Yavuz bugün hiç olmadığı kadar güçsüz. Doğru bildiği her şeyin yalan olduğu gerçeğinin altında eziliyor. Geçmişinde tutunacak tek bir dal bulamıyor. Annesinin katili olan terörist (!) babasıyla tanışıyor -ki bu olayın Büyük Bey’e bağlanma olabilitesi yüksek ve bu süreçte canını yine her zamanki gibi hiçe sayıyor. Neyse ki yalnız değil. Yavuz’u, Yavuz’dan çok seven biri varsa bu Bahar’dır. Onun yaralarını en az onun kadar, hatta daha fazla umursayan yegâne kişi Bahar. Yavuz da bunun farkında. Bu yüzden maskesiz o da Bahar’ın karşısında.
Güçlü olmak yorucudur, yıpratıcıdır. Yavuz da yoruldu, hem de çok. Her zaman asker pozisyonunda durup güçlü olduğunu simgelemek için elini ardında birleştiren Yavuz, Bahar’ın karşısında o anda ne denli güçsüz olduğunu ve ona ne kadar ihtiyacı olduğunu göstermek için ellerini önünde birleştiriyor. Yine aynı şekilde kalbimi bir tek sana açıyorum ben dediği anda da Bahar’ın aşkına sığınıyor.
Yoksa bu karanlık onu içine çekip yok edecek. Onun kendine itiraf etmekten çekindiği anlarda sesi oluyor Bahar. Bu süreçte hırpalanan taraf kendi olsa da vazgeçmiyor. Onu içindeki öfkesinden korumak için onunla savaşıyor ve kazanıyor. Çünkü aslında Yavuz da kıyamıyor sevdiğine. Bahar’ı da kaybederse tamamen kaybolup gideceğini biliyor.
Usulca karışıyorlar birbirlerine; elleri, kalpleri, yaşanmışlıkları ve -umuyorum ki- ömürleri. Gelecekte düne dönüp baktıklarında iyi kötü tüm anılarında birbirlerini bulacaklar. Ve bir daha sevecekler. Çünkü sevgi iyileştirir...
Sevgiyle..