İstanbullu Gelin: Kurban mısınız Reyhan Hanım; yoksa cellat mı?

İstanbullu Gelin: Kurban mısınız Reyhan Hanım; yoksa cellat mı?
İstanbullu Gelin’in 29.bölümüne yorum yazmak için oturdum aslında bilgisayarın başına ama bir baktım ki bütün cümlelerimi Reyhan için kurmak istiyorum, bu kez sadece onunla ilgili yazayım dedim.

İstanbullu Gelin’i izlerken de yazarken de karakterler hakkında empati yoksunu bir öfke beslemekten korktum. Sınırlarımı en çok zorlayanlar İpek, Esma, Can ve Begüm oldu, onlara bile kızarken başkasının ayakkabısını giymeden yürüdüğümüz yollarda çok atıp tutmamak gerektiğini düşündüm. Herkes kendi savaşını veriyor hayatta nihayetinde. Fakat biri vardı ki onu izlerken sinirim bozuluyor, içim çekiliyor, ne diyeceğimi bulamıyordum bir türlü. Fevzi Boran’ın yasak aşkı, Adem Boran’ın annesi Reyhan Sezgin’den başkası değildi elbette bu karakter.

Çok zor bir hayat geçirmişti Reyhan Hanım; evli bir adama aşık olmuş (bu kısım da net değil aslında, bugüne kadar hep öyle varsaymıştım ancak belki Fevzi’yi de bir kurtuluş olarak gördü kendisine, bunu bilemiyorum), o adamdan bir çocuk yapmış, ancak adam karısından bir türlü ayrılmadığı için yalnızlığa mahkum olmuş biriydi Reyhan Hanım. Yaşadıkları bununla da kalmamış, Fevzi’nin gidişinden sonra yalnız kalmamak ve oğlu Adem’le başını sokacak bir yuvaları olsun diye biriyle evlenmiş, o adam da hem Adem’e hem kendisine zulmün ve şiddetin çok büyüğünü yaşatmıştı. Biz kendisini ilk gördüğümüzde, Adem bir şekilde hayatını toparlamış, para kazanmış ve hem annesine hak ettiği hayatı geri vermek hem de kendisine bir türlü layık görülmeyen Boran soyadını kazanmak için işe koyulmuştu.

Bu kadar zorluk çekmiş ama her şeye rağmen aklını ve hayatını korumuş bir kadından müdanasız, ne istediğini bilen ve oğlunun arkasında duran birini bekleyebilirdik ama onu tanıdığımız ilk günden itibaren şahane bir eziklik kılıfına büründürdüğü o pasif agresif kişiliğine, ‘Tek istediğim oğlumun iyiliği’ kisvesi altında çevresine zulmetmekten bir an bile geri durmamasına şahit olduk hep. Adem kendisini onca travması ve duvarlarıyla kabul etmeye hazır bir kadına aşık olduğunda bunu desteklemesini umardık oğlu nihayet mutlu olabileceği için ama o kadından nefret ettiğini gördük. Şiddetin feriştahını görmüş bir kadından başka kadınlara sahip çıkmasını umardık mesela ama Adem karısına vurduğunda ‘Kadın kısmı öyle car car konuşmaz, benim oğlum pırlanta kalplidir’ deyişini seyrettik. Etliye sütlüye karışmayan, oğlunun işinin gücünün rast gitmesini isteyen saf ana yüreği maskesinin ardında yatan bencilliğe bir Dilara şahit oldu belki bir de biz, anlatamadık başkasına, tırnaklarımızı kemirdik durduk. Gelin görün ki nihayet 29.bölümde, evi taşırken ortaya çıkan Fevzi Boran’ın mektubuyla yanılmadığımızı anladık. ‘Adem’e soyadımı vermeme izin ver’ diyordu Fevzi, ‘Esma ile bu konuda her türlü mücadeleye varım’. Ama buna izin vermemişti Reyhan Hanım, Fevzi’nin vicdanını rahatlatmasına müsaade etmemişti. Oğlunun mutluluğu pahasına almıştı Fevzi’den ve hayattan intikamını.


Halı değil o taşırken oğluna görünmeye çalıştığı, hayatın yükü

Bu aydınlanmayı sadece biz değil, başladığı terapi sayesinde Adem de yaşamaya başlıyor bugünlerde. Onu bu kadar şahane canlandırarak Reyhan Hanım’a bu kadar kızabilmemizin en büyük sebeplerinden biri olan Semra Dinçer’e hayranlıklarımla bitirirken yazıyı, terapist ve Adem arasındaki konuşmayı bırakıyorum buraya zira anlatmak istediklerimin daha iyi bir özeti yok.  İyi seyirler dilerim. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER