Star TV’de yayınlanan ve altıncı
bölümünü geride bırakan Ufak Tefek Cinayetler her geçen hafta daha da güzel ve
sürükleyici olmaya başladı. Olur muydu olmaz mıydı, senaryo biraz karışık
mıydı, bu kadınları daha önce bir yerlerde görmüş müydüm derken Sarmaşık’taki
hayatın fanatiği oldum resmen.
Canım hiç öpmeyeyim kafamda entrika var
Diziyi bu kadar merakla takip
etmemin en büyük sebeplerinden biri tabii ki Aslıhan Gürbüz’ün şahane
canlandırdığı Merve. Uzun zamandır kötülüğünü bu kadar doyasıya ama aynı
zamanda izleyiciyi aptal yerine koymadan yaşayan bir karakter görmemiştim. Onun
bir sonraki adımını hesap etmeye çalışmak, o ‘Tatlımmm’ diye telefonla
konuşurken karşıdakinin suratında oluşan ifadeyi merak etmek, Serhan’la
ilişkilerinin kodlarını takip etmeye çalışmak çok hoşuma gidiyor. Kıyafetleri,
ses tonu, bakışları, yürüyüşü, bir yandan ekibe hükmetmesi ama bir yandan da
üstünden bir an bile atmadığı endişeleri ile Merve o kadar gerçek ki, sanki her
sabah kahvemizi Sarmaşık’ın en popüler kafesinde içerken onun dedikodusunu yapıyor
ve içeri girerse susmak için hazır bekliyoruz.
Dizide sevdiğim bir diğer mevzu
ise ortam. Bir kere güzel evler, güzel restoranlar, güzel insanlar ve güzel
kıyafetlerle doluyor ekranımız onlar gelince. Sadece bu yüzden bir dizi
izlenmez elbette ama iç açan bir yanı olduğu da kesin. Sonra Sarmaşık
sakinlerinin hayatında izlediklerimizin bir kısmı gerçek dertler olmaktan o
kadar uzak ki çay ve çekirdek eşliğinde eğlenerek izleyebiliyoruz. Pelin genç
pilates hocasını kandırıp Merve’nin konuşmalarını kaydetmek suretiyle Merve’yi
okul aile birliği başkanlığına seçtirmedi diye üzülecek değiliz misal ya da
Merve’nin cheesecake’leri çok düzgün olurken Pelin’inkiler kalıba yapıştı diye
dertlenecek.
'Anlamak çözmeye yetmez'
Bir de dizinin kadınlar arası
ilişkileri resmetmekte oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum. Bunda elbette
senarist Meriç Acemi’nin de çok büyük payı var. Birbirini aile bilmiş kadın
gruplarını ya da birbirlerin öldürmeye yemin etmiş düşman kadınları bolca
görüyoruz ama böyle hem birbirinden nefret eden hem de bir türlü birbirinden
kopamayan ekipleri pek de görmüyoruz, hâlbuki gerçek hayat biraz da böyle. Akşam
eve gelince evde kim varsa kafasını şişirmek pahasına arkadaşını çekiştiren bir
kadına ‘E o zaman görüşme onla?’ dediğinizde buna şok olup ‘O benim arkadaşım
ama’ diyebilir mesela, sevgi-nefret ilişkisini en çok kız arkadaşlarıyla
yaşayabilir. Kadınların o çok iniş çıkışlı ruh halini ‘Kadınları çok iyi
tanıyor ve anlıyoruz’ klişelerine girmeden anlatıyor Ufak Tefek Cinayetler,
ellerine sağlık.
Sevdiklerim bunlarla sınırlı
değil elbette, izledikçe ve karakterleri tanıdıkça çoğalıyor. Birikince tekrar
yazmak ister ve iyi seyirler dilerim.
Görmek istediğimiz sahneler hep bunlar
Bonus track: Mert Fırat’ın olduğu
her yer güzeldir, her yazının altına bunu eklesem yersiz mi olur? ‘Ne demek
yersiz?!’ diyenlerle bu başlıkta takipleşelim.