Aile Arasında: Aramızda kalmasın!

Aile Arasında: Aramızda kalmasın!
En baştan söyleyeyim, bir tavşan olarak Gülse Birsel’e küseli çok uzun yıllar oldu. G.A.G. zamanı kanalı değiştirmek söz konusu bile olmamacasına ailemi esir alırdım, ilk dizisi Eyvah Eski Kocam’ı izlemiş ülkedeki üç beş insandan biriyim. Kitaplarını çıktığı gün koşa koşa almışlığım, imza kovalamışlığım, kendisi gibi ukala bir personayla zamanımı geçirmişliğim (üzerimden attım onu sanki, beni tanıyanlar katılmasa da…) var. Avrupa Yakası’nın ilk sezonunu da, henüz herkes duruma uyanmamışken, ayıla bayıla izlerdim. Farkındayım, bir şey popüler olunca burun kıvıran klişe entellerden biri gibi duracağım ama evet, Gülse Birsel halkın gözünde yıldızlaştıkça benimkinden düştü. Hep aynı catchphrase kullanımlarıyla konuşan tiplemeler, birbirinin aynı mizansenler, muşmula dudaklarımı milim kıvırmayan “espri”ler… Ve temeli sağlam malzeme bitince geçilen yeni dizi Yalan Dünya’nın bence içler acısı hali…

Sinema filmi bambaşka bir şeydir, malumunuz, başlar ve biter. O yüzden her ne bahaneyle olursa olsun (ister uzun dizi süreleri, ister sanki silah dayıyorlarmış gibi her şeyi tek başına yazma aşkı) kalemini beğenmemeye başladığım, yine de çok önemli gördüğüm Gülse Birsel ile barışabilmek adına heyecanlandırdı beni Aile Arasında. Çok sevdiğim Demet Evgar ve Engin Günaydın’ı da kadroda görünce değmeyin keyfime. Dizi yazarken düştüğü çukurlara düşmez dedim, iki saati taş gibi ve firesiz yazmıştır dedim ve fragmanı bekledim. Türkiye’de film satmayı, fragman kesmeyi bilmediğimizi her fırsatta dile getiriyorum. Bu film de şaşırtmadı. Çok şükür, salak bir insan da değilimdir ama; o fragmandan sonra ben bu izlediğim filmi pek beklemiyordum açıkçası. Sanki bazı şeyler bilerek saklanmış, seyirci kısa komikli sahnelerle kandırılıyor gibiydi. Neden mi? Çünkü elimizde düpedüz yerli Birdcage var da, ondan. 

İki filmi de izlemiş birinin çatının paralelliğini fark etmemesi imkansız ki bir filmi başka filme benzeterek eleştirmekten ölümüne nefret eden biri olarak söylüyorum bunu. Birdcage hafızasında taze olanlar belki daha başka benzerlikler bulacaktır, ben sayesinde bir iç hesaplaşma yaşamakla yetiniyorum. Mutluluk Zamanı’nın fragmanını izlediğimde öfkeden deliye dönmüş, Crazy. Stupid. Love. ve benzerlerinden alınmış sahnelerin böyle düpedüz önümüze serilmesini aklım almamıştı. Filmi izlemeye içim el vermedi, Cengiz Bozkurt Elçin Sangu’nun babası çıktı mı bilmiyorum, fark etmez. Ufak Tefek Cinayetler’i severek izlesem de daha birkaç ay önce epey sükse yapmış bir yabancı dizinin anlatım biçimlerini alıp başka başka işlerden konu başlıkları alarak yola çıkmalarına epey söylendim, doğru. Niyeyse Aile Arasında’ya o kadar sinirlenmedim. Belki “esinlendiği” iş benim zamanımdan önce, benim dönemimin eseri değil diye. Bilmiyorum. Kendime kızıyorum. Zira bu can sıkıcı durum günün sonunda filmi çok beğenmeme engel olmadı.

Filmin merkezindeki Fikret ve Solmaz, inanmayacaksınız ama, orijinal karakterler değiller. Ancak ülkenin en iyi komedi oyuncularından ikisine teslim edilince nasıl da yükselmişler, nasıl da o perdeye sığmamışlar… Engin Günaydın kendinden ne kadar çok şey verdiyse, ister istemez hala biraz Burhan Altıntop olsa da… Demet Evgar tiyatro oyunculuğuyla kamera önü oyunculuğu arasındaki nüansı tamı tamına çözemeyip bazen haddinden fazla büyük oynasa da… İyi oyuncu böyle firelerini de ustalıkla kapatabilendir, ki bunu gayet iyi başarıyorlar ve gözlerimizi bir saniye onlardan ayıramamamızı sağlıyorlar. Erdal Özyağcılar, Devrim Yakut ve özellikle Ayta Sözeri de her zamanki iyi performanslarını bahşedince zaten işleyeceği deneyimle sabit bir çatı Gülse Birsel’in çok güzel yazdığı durum komedileri ve esprileriyle uzun zamandır görmediğimiz kadar keyifli bir yerli komedi izlememize vesile oluyor. 

Film dolgu sahnelere pek yer verme ihtiyacı hissetmiyor, laf arasında geçen ufak detayları başka bir noktada merkezine taşımayı ve detaylardan beslenmeyi gayet iyi biliyor. Ucuz kahkahanın peşine düşüp seyirciden sempati dilendiğini söyleyemeyiz. Aksine, her kahkahasını bileğinin hakkıyla kazanıyor ve seyirci bunun bilincine vardıkça daha da gönül rahatlığıyla harcıyor gülüşlerini. Aralarda filmi bir anda başka yerlere götüren, ne yöne gideceğini bilemezmiş gibi keskin geçişler yaşanıyor ve ana aksa geri dönüyoruz; film sanki daha uzun çıkmış da belli bir süreye getirilmek için kırpılmış hissiyatı yaratıyor. Aslında biraz daha kırpılmaya bile ihtiyacı var, zira komedi dozunu çok iyi ayarladığı ve ateşi çok doğru yerlerde sonuna kadar harladığı için bir süre sonra yoruluveriyorsunuz ve artık finale varmak istiyorsunuz. Ancak filmi nereden, ne kadar makaslayacağını bilmek de ayrı bir yetenek… Orada biraz sorun var.

Gülse Birsel’in bazı çukurlara yeniden düşmeyeceğini ummuştum demiştim ya, hayal kırıklıklarım olmadı değil. Derya Karadaş aynı ekmeğin kırıntılarını yemekle yetinmiş ve filmde “total”i güldürme görevini belki yerine getirebilecekse de fazla sırıtmış. Güzelim Devin Özgür Çınar’ın karakterinden ne güzel malzeme çıkardı, acımasızca harcanmış. Fatih Artman gümbür gümbür gelen ve hangi janra koysanız iyi iş çıkarabilen bir oyuncuyken kendisine mekanizmayı yürütecek dişliden hallice bir rol yazılınca cüssesi dışında perdeyi doldurma fırsatı yakalayamamış. Su Kutlu ise seyirciyi durumun vahametine hemen inandırmak için korkunç bir tiplemeye hapsedilmiş, yazık olmuş. Ve evet, Gülse Birsel hala çok ama çok kötü bir oyuncu. Neyse ki müthiş bir alçakgönüllülükle kendisine küçücük bir rol yazıvermiş ve onu getirdiği nokta da fazlasıyla keyifli, üzerinde durmaya pek gerek görmüyorum.

Ozan Açıktan Silsile ve Annemin Yarası ile kalbime taht kurmuş bir yönetmen. İyi hikaye anlatabildiği gibi oyunculardan iyi performanslar almayı da biliyor. Kurgudaki bazı problemler haricinde kendisine teslim edilen stüdyo işinde de (BKM’yi artık Türkiye’nin en büyük stüdyosu kabul edebiliriz bence) tertemiz bir iş çıkarmış. Bazen yakın kadrajları beni boğsa, biraz daha sinemasal bir dil isteğim ağır bassa da senaryonun beni güldürme çabasına tek bir balta darbesi vurmadan bu yolculuktan çıkması kıymetli.

Bilgisayarın başına oturmadan önce film hakkında çok olumlu düşünüyordum. Klavye tuşlarına vurdukça asıl düşüncelerimle yüzleşiyorum herhalde, beklediğimden daha olumsuz bir ton tutturmuş olabilirim. Kanmayın, zira bir komedi filmi etiketiyle bize vermesi gerekenleri alıştırıldığımızdan çok daha başarılı bir şekilde veriyor. Yazdığım tüm olumsuzluklara rağmen bence bu film aile arasında kalmasın, çıkın çıkın gidin. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER