Türkücü kimliğiyle tanıdığımız ve yaptığı 3 filmle Türk
sinemasının blockbuster yönetmenleri arasında zirveyi zorlayan Mahsun
Kırmızıgül’ün son filmi, iyi niyetli bir öğretmen olan Mahir Yılmaz’ın Doğu’da
ücra bir köye tayinin çıkmasıyla gelişen olayların izini sürüyor. Hikayenin
yoğun ajitasyon soslu dram kanadında ise hem zihinen hem de bedenen engelli
Aziz’in yaşama tutunmasına odaklanıyor film.
Hikaye bu şekilde ilerlerken Mahsun Kırmızıgül, filme tıpkı Hükümet Kadın 2’den aşina olacağımız
şekilde Doğu kadını üzerinden yapılan sakil ve bayağı bir mizah iliştirmiş.
Tesadüfe bakın ki bu mizahı sağlayan çoğu oyuncu da BKM kadrosundan. Karpuz
seçer gibi kadın seçen köy ahalisi, kızı, ‘Kuran-ı Kerim-yemek’ kriterlerine
göre seçen analar ve en çarpık olanıysa köyün en kusurlu kızlarının en çirkin
erkeklere uygun görülürken, en güzel kızın ister istemez Aziz’e seçilmesi
oluyor. Hepimiz, Güzel ve Çirkin
hikayesini biliriz. Bunda yanlış bir şey yok. Ama burada bahsettiğim çarpıklık
köyün en güzel kızının diğer kusurlu kızlardan daha da metalaştırılarak Aziz’e
(bir şekilde Aziz’i de hor gören bir tutum bu) ‘alnına yazılmış kara yazı’ kisvesi
altında verilmesi oluyor. Şahsen beni daha da rahatsız eden etmen (demeyeyim
demeyeyim diyorum ama) Doğu halkının bu filmle daha da cahil, çirkin ve budala
şeklinde lanse edilmesi oldu. Bir başka olumsuz unsur her zaman olduğu gibi ajitasyon
seviyesinin haddinden fazla olmasıydı. Filmin başlangıcından sonuna kadar
abartılı, susmayan bir müzik kullanımıyla bu sefer sosyolojik meseleler yerine
zihinen ve bedenen engelli birinin üstünden yapılan ajitasyon tavan yaptırıyor.
Hava değişimlerine göre (karın yağdığı sahneler özellikle) Aziz’in ruh
halindeki değişikliklerin altını çizip onun gizil yanlarını göstermek isteyen
Kırmızıgül, bunu daha uzun süren sahnelerle yaparak duygu sömürüsünün dozajı
konusunda tahammül sınırlarını zorluyor.

Afiş olarak bu çalışmanın çok manidar bir yeri var. Şimdi kullanılan afişten kat kat daha iyi bana kalırsa.
Tüm bunlara rağmen filmde kayda değer bazı unsurları es
geçmemek lazım. Vasatın altında seyreden senaryoya rağmen, temponun düşmediğini
ve Kırmızıgül’ün filmin dramaturjisini oluşturan altyapıyı iyi kurduğunu
söylemekte fayda var. Keza makyaj ve beden dilinin etkisiyle öğretmen karakteri
üzerinde harika mizansenler oluşturan Talat Bulut ve Aziz’de Mert Turak çok çok
iyi olmakla birlikte diğer oyuncuların da üstüne düşeni yaptığını söylemek
mümkün. Ara ara çıkan Mahsun Kırmızıgül, Erdem Yener ve Metin Yıldız azıcık da
olsa yüzünüzde bir tebessüm bırakıyor. Zira mizahın en sağlam işlediği yerler
daha çok onların çıktığı sahnelerde gizli. Bunun dışında Soykut Turan’ın
başlarda ortamı iyice geren ve depresif bir hava yaratan sarı-gri tonlarının
ağırlıkta olduğu sinematografisi film ilerledik sıra yerini daha canlı ve
renkli bir dokuya bırakıyor. Nitekim kusursuza yakın çekimler var.
Son tahlilde, zayıf senaryosu, duygu sömürüsü maksatlı
müziğin aşırıya kaçan kullanımı ve kısmen gevşek bir şekilde akan ritmine
rağmen Mucize, naif ve masalsı anlatımı, huzur veren görüntüleri ve teknik
ekibin özellikle görüntü yönetmeni-sanat yönetmeni birlikteliğinin başarısını
göz önüne alırsak izlenebilir. Lakin kalite açısından önceki üç filmine göre
bir hayli aşağılarda seyreden yapısından dolayı beklentiyi mümkün mertebe
düşürmenizi tavsiye ederim.
*Siyah at zekice
kullanılmış. Aziz’e rehber niteliğinde, sadık ve dost canlısı… Ayriyeten finaldeki son replik unutulacak gibi değil.
*Aziz’in ikide bir
sümüklerinin ağzına yüzüne bulaşması mide bulandırıyor bir yerden sonra. Ayrıca eşkıyalar ne zaman 'Dağların aslanları' oldu(!)
Filmin Notu:5/2.5
<