Sonra bir de mutluluğu nakleden gözlerden bahsetmiştim. Ama Miray Daner benim dilimin döndüğünden fazlasını katmış yine sahneye. Bir vatansever, kendi ülkesinde kendi bayrağının dalgalanamayışına nasıl üzülür de, o bayrağın dalgalandığını görmek böyle mutlu eder gözlerini? Cevabı 15. bölümde yine Miray Daner vermişti.

Baktıkça “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!” deme isteği uyandıran gözler.
Susuzluktan çatlayan dudaklarla, suya bakar gibi bakıyor Hilal bayrağına. Öylesine muhtaç gibi. Varlığıyla can bulmuş gibi. Gerçekten bayrağına saldırılmış gibi. Sanki 1919 İzmir’inde yaşarmış gibi. “İyi de sen gözlerinle oynamayı nereden öğrendin?” diye haykırıyor içimden bir ses. Ben bir Tom Hanks’i bilirim, Philadelphia filmindeki repliksiz sahnelerinde; hayal kırıklığını, acıyı, umutsuzluğun içindeki yakarışını ve adalete muhtaç oluşunu sadece bir göz darbesiyle aktaran. Bir de Halit Ergenç var bakışlarına dünyayı sığdıran. Elbette bu isimler çokça arttırılabilir. Ama ben size 18 yaşında gencecik bir kadından bahsediyorum. Kimlerle aşık attığının farkında mısınız? Böyle düşününce, oturduğum yerde yazmak yerine ayağa kalkıp bu kadını alkışlamak istiyorum.
Elinizde kaliteli bir malzeme varken yemek yapmak da yemek de oldukça keyifli. Doymuyor insan; güzel bir undan ekmek yapmak istiyor önce. Sonra tadı öyle hoş geliyor ki pasta da yemek istiyor. O da yetmiyor börek, çörek, kek… Çünkü kaliteli malzemenin tadı bambaşka oluyor. Gözleriyle oynuyor demiştim ya Miray Daner için. O gözlerde her duygu, bambaşka bir pencere açıyor seyirciye.
Düşünebiliyor musunuz o pencereden, duyguların en eğitimsiz, en yalın hali olan aşkı görmenin ne demek olduğunu? Aşkla güzelleşen bir Hilal, aşkı güzelleştiren bir Hilal veriyor bize Miray Daner. Üzerine konuşmak istediğim mesele Hilal ve Leon’un aşkı olmadığından kısa kesiyorum bu kısmı. Dışardan bakıldığında imkânsız bir aşk onlarınki. O yüzden seyirciye sunulan aşkın acılı evreleri var. O evreleri öyle bir yaşıyor ve yaşatıyor ki Miray Daner… Şaşırdığım şey de tam olarak burada. Sanki tüm o duyguları yaşamış gibi demlendirdiği zihninden kolayca çıkarıp koyuyor tezgâha. “Buyurun” diyor güzel tebessümüyle. Afallıyorum izledikçe. “Sen kaç kez işgal altındaki ülkende, işgale gelen askerlerden birine kaptırdın kalbini?” diyesim geliyor. 18 yaşındaki bu yetenek, duyguları gözleriyle aktardığı yetmiyormuş gibi, bir de bir duyguyu alıp sınıflandırıyor ve öyle oturtuyor mavi gözlerine.
Hayal kırıklığının kelime anlamını hiç bilmiyor ve nasıl anlatılacağını da düşünemiyorsanız… Bizim hisli Hilal’in yıllar sonra babasını Yunan askeri olarak gördüğü bir sahne var ki hayal kırıklığının elle tutulur halidir o an. Miray Daner’in devleştiği anlardan sadece biridir. Bir de âşık olduğu adamın karşısında hayal kırıklığına uğradığı bir sahnesi var. Hayatında ilk kez bir erkek dokunmuş dudaklarına ve sonra, özür dilemiş bunun için. “Sana karşı bir his beslemem kabil değil” demiş. Kalbi paramparça olmuş Hilal’in. Miray Daner’in gözleriyle oynadığını benim dil ile anlatmam ne kadar güç onu anlıyorum. Oyuncu değilim, işin tekniğini, yordamını bilmem. Ama bir seyirci olarak, hemen her akşam, her kanalda yepyeni bir dizi başlarken ve bazen bu dizilerde yer alan insanların ne yaşadığını, ne hissettiğini anlamak için bu kadar kafa yormam gerekirken; Miray Daner’i böyle engebesiz bir yolda yürür gibi kolaylıkla anlayıp yaşattığı hislerin derinliğini yorumlayabiliyorsam, bu kızda bir şey var demektir. Onun yormayan oyunculuğu, şifa gibi geliyor, birkaç saat kendimi dinlendirmek için oturduğum ekran karşısında bana.
Onun suretiyle hüzünlendiğim çok zaman oldu bugüne dek. Sevdiği adamın kendisiyle oyun oynadığını düşünüp, canı yanarken yazdığı satırları vardır 21. bölümde. Bir insana “denize dökülmeye layıksınız derken” ne kadar can çekişebilir bir insan? Miray Daner o sahnede diyor ki, “ruhumu aldılar bedenimden, ondan böyle hüzünlü gözlerim.” Tam anlamıyla bahsettiğim Margaret Keane tablolarındaki haldir bu. Hüzünlü, kocaman gözleri olan kadın!
Bu kadar methiye düzdün, hiç mi olumsuz bir eleştirin yok derseniz. Ses kontrolünü sevmediğim birkaç sahnesi de oldu kendisinin. Ama şimdi, gelinine kulp bulmaya çalışan kayınvalideler gibi masanın altına eğilip toz aramak istemiyorum.
Henüz çok genç, meslek seçimi anlamında yolun çok başında. Bilmiyorum; kariyerinde bu işin diplomasını da almak gibi bir tercihi olur mu? Ama bunu umut ediyorum. Çünkü yetenek siparişle alınabilecek, sonradan yerine kondurulabilecek bir şey değil. Madem böyle bir cevher var, madem böyle hayran bırakıyor kendisine, bir de eğitimini alsa ne olur, daha ne kadar parlayabilir diye merak ediyor bir yanım.
Yazı devam ediyor..