Miray Daner: Bu bir Hilal meselesi değil, bu bir ay tutulması

Şimdi, özenle kenarda sakladığım meseleye gelmek istiyorum.

Vatanım Sensin; 2016 yılında yayına başlayan, Türk televizyon sektörünün gerek kadrosu gerek anlattığı dönem ve hikâyesi ile en çok ses getiren yapımlarından biri. 2017 yılının sonuna yaklaştığımız şu günlerde ikinci sezonunun başlamasını beklediğimiz dizi,  "en uzun sezon arası yapan proje" sıfatını da almıştır eminim. Dizi, ilk sezonuyla nasıl yüreğimizin bir yanını delerken, bir yanını usulca okşadıysa; uzun sezon arası sebebiyle, ikinci sezon daha da büyük bir heyecan ve merak içerisinde beklenmektedir. Osmanlı Devleti sona doğru ilerlerken, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl doğduğunu, bu süreçte savrulan insanları ve güçlenen bir milleti anlatan dizide, Hilal olarak görüyoruz Miray Daner’i. Hilal, Osmanlı subayı olan Cevdet’in, tahminle 15 ya da 16 yaşındaki küçük kızı. Cevdet’in, babasına tapan serçesi; nam-ı diğer, milleti uyandıran bir kalem; Halit İkbal.

Bütün gayesi hürriyet olan, işgale boyun eğmemek için kanının son katresine kadar direnmeyi kendine vazife edinmiş, silah sevmeyen ama kalemini silah kabul eden, vicdanlı bir hemşiredir Hilal. 1919 yılıyla öyküsünü anlatmaya başlayan dizide, döneminin fersah fersah ilerisinde olan; düşünen ve üreten kadın profilidir Hilal. Güçlü kadını ve umudu simgeler. Dizinin başrolü değildir ama başrol olan Azize karakterinden daha derin vasıflara sahiptir. Çünkü öykünün bel kemiği olan Cevdet’in ruhunu üflediği evladıdır o. Bundan dolayı dizide, Cevdet dışında duyduğumuz dış sestir Hilal. Biz, en çarpıcı sözleri onun sesiyle dinleriz diziyi izlerken. Azize’nin aydınlanmasından daha evvel, milletin aydınlanması için yazan ve yazdıklarını basandır ayrıca Hilal. Bu yazdıklarım karakterin özetidir ve Miray Daner’den bağımsızdır. “Peki, Miray Daner neresinde bu karakterin?” dersiniz diye, Margaret Keane’in büyük gözlü çocuk tablolarıyla yaptım girizgâhımı. 

Miray Daner, Hilal karakterinin gözlerindedir en çok. Hani ressam nasıl “gözler ruhun penceresidir” demiş tabloları için. İşte Hilal’in gördüklerini, yaşadıklarını bize geçirendir Miray Daner’in gözleri. Ben onun gözlerinde gördüğüm hüznü, hayatımda hiçbir yerde görmedim. Aynı şekilde, mutluluğu da böyle yalın gösteren ve baktıkça mutlu eden başka bir göz tanımadım. 1920li yıllar, sancısı çok derinde olan yıllardır şüphesiz. Madalyonun iki yüzüne de bakmak gerekirse, yeni bir ülkenin kuruluşunun verdiği gurur bambaşkaysa da tartılmayacak kadar çok acı da vardır o gururun içinde. İşte ben Miray Daner’in gözlerine bakarken hem o gururu görüyorum hem de o gururun içinde yatan acıyı.

Bu söylediklerimi tek bir sahneye indirgemem mümkün değil. Ama somutlaşmak için birkaç sahneyi örnek olarak verebilirim.

İlk sezonun 11'inci bölümüydü. Hilal, Yunan Ordusu aleyhine gerçekleşen ve bizzat işlemediği bir eylemi üstlendiği için asılacaktı. Ama Yunan Ordusunu hezimete uğratan bu eylemden dolayı mutluydu. Bu nedenle gözlerinde gurur ama öleceğini bilmenin verdiği acı ve babasının bu duruma mani olmamasının hayal kırıklığı vardı. Elbette sahnede tüyleri ürperten bir sürü unsur daha var. Ama bunların hiç önemi yok. Ne demek istediğimi daha iyi anlamanız için naçizane önerim, sahneyi sessiz izlemenizdir. Sadece izlerken, hiçbir şey duymazken bile tüyleriniz şahlanacak. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER