Uzun zamandır bir Yiğit Özgür
karikatüründe yaşıyormuşuz gibi hissediyorum. Halimiz tıpkı o karikatürdeki gibi: "kafamız kabarmış, içimiz çömelmiş,
bize üç vakte kadar dört". Cehaletten, kibirden, öfkeden ve nefretten şişmiş,
nezaketin arkasından beyaz mendillerimizi sallar olmuşuz. Dünyanın ne de
büyüleyici büyüklükte olduğunu, milyarlarca insanın sadece kalabalık demek
değil, aynı zamanda milyarlarca hayal ve umut demek olduğunu unutmamızın
üstünden yıllar geçmiş.
16 Ekim tarihli O Ses Türkiye’ye
katılan bir yarışmacı beni benden alınca hatırlayabildim misal ben de bu durumu.
Hayır, sesi şahane olduğu için değil, dünyayı algılayışının berraklığından
etkilendim. Annesi Endonezyalı, babası Amerikalı, Hollanda’da yaşıyor ve orada
Türk Halk Müziği eğitimi alıyor. 6 yaşında bir kızı var ve üstüne Erasmus’la
gelip Türkiye’de yaşamış bir süre. Türkçe'yi anlayabiliyor ancak konuşamıyor.
Gel gelelim öyle bir ‘Kimseye Etmem Şikayet’ söyledi ki, sanırsın bin yıldır
Türkçe konuşuyor, bin yıldır dertlerini rakıya bandırıp kimseye demiyor.
Müziğin şahane evrenselliği, iyi bir eğitimin güzelliği, önyargıya hiç
bulamamış insanların küçük birer mucize oluşu birleşti, gözlerimi doldurdu
resmen. Ne kadar sığ hayatlara tıkılıp kaldığımızın ve her şeyi çok bildiğimize
inanmamızın utancı da yüzümü kızarttı tabii hemen akabinde.
Çok benzer hisleri yakın zamanda
bir de Nilay Örnek’in Bütün İyiler Biraz Küskündür (Artemis Yayınları, 2017) kitabını
okuduğumda yaşadım çok yakın zamanda. İzlenecek filmler, gezilecek sergiler,
okunacak kitaplar ve ‘küçük şeylerle’ de ilgilenmenin bir hayatta kalma şekli
olduğuna inanan iyi kalpli insanların varlığını hatırlamak içimi aydınlattı
adeta. Tepesinde küçük ampuller asılı bir bahçede uzun bir yaz gecesi
ferahlığında okudum her satırı, Nilay Hanım’ın ellerine sağlık.
İçiniz daraldıysa ve dünyada
başka hayatlar olduğunu hatırlamaya şiddetle ihtiyacınız varsa bu kitabı
öneririm. Keyfiniz çok yerindeyse ve üstüne cila yapmak istiyorsanız bu kitabı
yine öneririm. İyi okumalar.