İstanbullu Gelin’in yeni sezon
tanıtımını gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Son zamanlarda sevmenin olmasa
da en azından anlamanın eşiğine geldiğim Esma Sultan, ‘Hakkında hiç yanılmadım
İstanbullu Gelin. Eğer hala hayattaysa, ölmüş olmayı dileyeceksin.’ cümleleriyle
kabus gibi geri döndü. Tanıtımdan ve
Faruk’un üzüntüden ağaran saçlarından anladığımız kadarıyla, en son Faruk’un
Begüm ile ilişkisini ve Emir’in Faruk’un oğlu olduğunu öğrenince konağı terk
ederken gördüğümüz Süreyya uzun zamandır ortada yok. Koskoca Boran Ailesi’nin
bile bulamayacağı kadar uzaklara gitmiş olamaz elbette, o yüzden de hayatına
dair bir endişe (ve bazılarında o hayatı kaybetmiş olması yönünde bir umut)
havası hakim konakta.
Bir yerli dizide uzun zamandır
Süreyya kadar sevdiğim bir kadın olmamıştı. Hayatındaki onca zorluğa rağmen
taşlaşmamış bir kalple ve bütün gücüyle ayakta kalan Süreyya, ‘su gibi’
tarifinin tam karşılığı adeta. ‘Söz, hiç incitmem, ipek şal gibi akarım
omuzlarından*’ diyen şarkı sanki yıllar evvel tam da Süreyya’yı tarif etmek
için yazılmış gibi, onu izlerken çalar bazen kulağımda.
Dizilerde iki tip başrol kadın
görüyoruz genelde, ya çok kötü kalpli ve esas kızın hayatını bitirmeye anlamsızca
yeminli, ya da esas oğlanı görünce eli ayağına dolaşan aşırı sarsak ve saflığıyla
herkesi kendisine aşık eden naif yapılı. Hayat elbette böyle bir şey değil
halbuki, kimse safi kötülükten ya da iyilikten oluşmuyor, etrafımızdaki herkes
bu kadar keskin karakterli değil. Bir dizi birebir gerçek hayatı yansıtmalı
demiyorum tabii ama işte böyle Süreyya gibi gerçek bir karakter çıkınca da
izlemeye de, ondan bahsetmeye de doyulmuyor. Sevdiği adam uğruna Esma Sultan’dan
gelen onca aşağılanmayı sineye çeken ve Faruk uğruna yapmayacağı yokmuş gibi
görünen Süreyya ile, onun kendisine yalan söylediğini anladığı an kimseye tek
kelime etmeden çekip giden Süreyya’nın aynı kadın olduğuna gözümüz kapalı inanabiliyoruz
bu diziyi izlerken, ‘Bu nereden çıktı şimdi?’ dediğimiz neredeyse hiç olmuyor.
İstanbullu Gelin ilk başladığında
hem dizinin konağa dışarıdan gelen gelin içeriği hem de Özcan Deniz’in
etkisiyle Asmalı Konak’la çok kıyaslamıştım ve Asmalı Konak da aşırı güzel bir
dizi olduğu için haliyle kıyaslamanın kaybedeni İstanbullu Gelin olacak
gibiydi, gel gelelim tam da Aslı Enver’in duruluğu ve Süreyya’nın baldan
tatlılığı sayesinde öyle olmadı. Dizide başta Osman olmak üzere çok sevdiğim
başka karakterler de var tabii ama en çok Süreyya bağladı beni bu diziye. Kaybettiği
ailesi, ona çok zorluklar çıkartan ve akli sağlığının bir kısmını kaybetmiş
teyzesi ile yaşadığı maddi manevi onca şeye karşı elinde sadece kemanı olan bir
kadının sevdiği adamın peşinden Bursa’ya gelişinin peşine takılmama en çok o
sebep oldu. Haliyle, yeni sezonda da en
çok onun akıbetini merak ediyorum. Bir an önce kavuşmak dileğiyle, iyi
seyirler.
*Sezen Aksu-Yaz