Kevin Costner ve Whitney Houston’ın başrollerini paylaştığı
1992 yapımı The Bodyguard filminin
farklı bir versiyonu görünümündeki The
Hitman’s Bodyguard / Belalı Tanık,
benzeri bir hikayeyi farklı parametreler çerçevesinden anlatıyor. Yönetmenliğini
Patrick Hughes’ın üstlendiği filmin başrollerini ise şimdiden Deadpool olarak
görmeye alıştığımız Ryan Reynolds ile Samuel L. Jackson paylaşıyor.
Adından da anlaşıldığı üzere
The Hitman’s Bodyguard / Belalı Tanık, işi insanları hayatta tutmak olan bir adamın,
yoluna bunca yıl taş koymuş bir kiralık katilin güvenliğini üstlenmesini konu
alıyor. Piyasanın en iyi güvenlik şirketinin başındaki isim olan, AAA
klasmanındaki Michael Bryce’ın (Ryan Reynolds) nasıl en tepeden en dibe
düştüğünü anlatarak başlayan hikaye, ardından bizleri kiralık katilimiz Darius
Kincaid’in (Samuel L. Jackson) dünyasına götürüyor. Birçok ülkede kırmızı
bültenle aranan ve en sonunda yakalanan Darius, Belarus’un başındaki diktatör
Vladislav Dukhovich’in (Gary Oldman) çıkarıldığı uluslararası mahkemece
yargılanmasında kilit tanık rolünü üstleniyor. Interpol tarafından korunmakta
olan Darius, Londra’dan mahkemenin devam ettiği Amsterdam’a nakli sırasında
Interpol’deki bir köstebek yüzünden ifşa oluyor ve korumasını üstlenen genç
ajan Amelia Roussel’in (Elodie Yung), bir zamanların efsanesi olan Michael
Bryce’ı aramaktan başka çaresi kalmıyor. Birbirinin tam zıttı iki karakter
Michael ve Darius, yolculuklarına birlikte devam ederlerken bir yandan da
birbirlerini tanıma fırsatı yakalıyor ve hayatlarını yeniden gözden
geçiriyorlar.

The Hitman’s Bodyguard
/ Belalı Tanık konusu esas alındığında oldukça eğlenceli taraflara da
çekilebilir, insanın içini acıtacak denli dramatik bir atmosferde de
anlatılabilir. Ancak yönetmen Patrick Hughes filmin parodisel bir niteliği
olduğunu da hatırlayarak bir yanıyla esinlendiği The Bodyguard filmine bağlı kalıyor, diğer yandan da filme
göndermeler yaparak tiye alıyor. Konusuyla dramatik bir tarafı olan, ancak ince
düşünülmüş afişiyle izleyicinin ne beklemesi gerektiğini tam olarak veren The Hitman’s Bodyguard, Reynolds ve
Jackson’ın zıt karakterleri üzerinden de bu komedi-dram dengesini romantizm de
katarak korumayı başarıyor.
The Hitman’s Bodyguard
filmi esasen üç farklı düzlemde sürüyor, zaten 118 dakika olmasına karşın
izleyicinin sıkılmamasının temelinde de bu detay yatıyor. Michael Bryce
karakterinin Darius Kincaid’e kıyasla biraz daha öne çıktığı film bir yandan
Bryce’ın hikayesini anlatıyor. Klasik anlamıyla bir ‘karakter’ olan ve
hikayeyle birlikte evrilen/gelişen Michael, hayata dair dersler alıyor,
kendisinden daha tecrübeli / bilge / yaşlı olan, hayatını rayına oturtmuş
Darius tiplemesinden etkilenerek kendini iyi yönde ilerletiyor. Sevdiği kadınla
olan ilişkisinin yanı sıra yaptı işe de farklı bir perspektiften bakmaya
başlayan Michael, günün sonunda potansiyeline ulaşıyor. Filmin dramatik ve
romantik yükü bu düzlemde yatıyor.

Film ikinci olarak bizlere bir serüveni anlatıyor. Darius ve
Michael’ın beraber çıktığı, daha doğrusu Michael’ın sonradan katıldığı bu
serüvende belalı tanığımızın Amsterdam’daki mahkemeye yetişmek için verdiği
mücadeleye tanıklık ediyoruz. Dukhovich’in adamlarından kaçıyorlar, tanınmadan
hedefe ulaşmak için alternatif yollar deniyorlar, kendilerini hedeflerinden
uzak tutmaya çalışan engellerle öyle ya da böyle beraberce mücadele ediyorlar.
Silahların susmadığı, mermilerin mermilerle cevap bulduğu, sokakların kana
bulandığı patlamalarla dolu sahnelerle aksiyon sınırları zorlanıyor.
Filmin üçüncü ayağı ise Darius ve Michael’ın zıt karakterlerinin
çekişmesini anlatıyor. Filmdeki mizahi öğelerin büyük çoğunluğunun yer aldığı
bu düzlemde Darius her daim güvenli ve temkinli olmayı seven, sakinliği ve
sükuneti heyecana tercih eden karakterken Darius ise kafasına koyduğunu eyleme
geçiren, “Korkunun ecele faydası yok” mottosuyla hayatına devam eden uçarı bir
tipleme olarak karşımıza çıkıyor. Darius’un hemen her fırsatta bu denli
temkinli olmanın zararlarını sıkıcılık damgası üzerinden alayla harmanlayarak
vurgulaması ise bütün bu süreci bully – loser (ezen – ezilen) dengesi üzerinden
eğlenceli bir hale getiriyor.

İlk bakışta The
Bodyguard filmini tiye alan bir parodiye benzeyen, ancak özünde benzer
dinamikleri daha nitelikli şekilde değerlendiren The Hitman’s Bodyguard / Belalı Tanık filmi, Deadpool filminde komedi yükünü tek başına sırtlanan Ryan
Reynolds’ın, Samuel L. Jackson eşliğinde nasıl vites arttırdığını gösteriyor.
Filmden keyif aldığı her halinden belli olan Jackson’ın aynı neşeyi izleyiciye
doğrudan aktardığı The Hitman’s Bodyguard,
biraz da Russell Crowe ve Ryan Gosling’li The
Nice Guys’ı hatırlatıyor. Komedinin dolu dolu aksiyonla birleştiği, ancak
aksiyonun da tadında bırakıldığı film, keyifli bir vizyon filmi izlemek
isteyenlerin beklentilerini tümüyle karşılıyor.
Not:
Unutmadan, jenerik sonundaki sahneyi izlemeden çıkmayın. Benden söylemesi!