Her kuşun yenmez.
Ne zaman bir uyarlama çıksa karşıma aklıma bu atasözü gelir
ilk olarak. Çünkü herkesin bildiği üzere uyarlamanın amacı aslını yüceltmek
değildir, atlında yatan neden daha ziyade ekonomiktir, çıkarcıdır, bencildir.
Bu yüzdendir ki uyarlamalar ‘genellikle’ aslının yerini dolduramaz, ‘daha iyi’
olanlarsa aslının hakkını verdiği için değil, uyarlamaya elverişli olduğu ya da
iyi ‘uyarlandığı’ için daha iyidir.

Nikolaj Arcel’in yönetmenliğini üstlendiği Stephen King
uyarlaması
Kara Kule / The Dark Tower da
satırların hakkını beyazperdeye yansıtamayan filmler listesinde üst sıralarda yer
alıyor maalesef. Başrollerini Idris Elba ile Matthew McConaughney’nin
paylaştığı, en azından izleyiciye lanse edilenin böyle olduğu
Kara Kule, kitabı okusun okumasın herkes
için bir hayal kırıklığı olarak çıkıyor karşımıza.
İyi ile kötünün epik çarpışmasını, son savaşını anlatan
Kara Kule, son silahşör Roland (Idris
Elba) ile bir büyücü olan Siyah Giyen Adam lakaplı Walter’ın (Matthew
McConaughney) mücadelesini konu alıyor. Dünyaları, galaksileri hatta tüm
evreni, evrenin dışındaki karanlık tehditlerden uzak tutan çemberin merkezinde
duran, çemberin ayakta durmasını sağlayan Kara Kule, Walter’ın saldırılıyla
yıkılmaya yaklaşmıştır. Dünyaların yok olacağı, karanlığın ve ateşin
hükmedeceği bir geleceğin yaklaştığını ise New York’ta yaşayan genç dostumuz
Jake (Tom Taylor) rüyalarında görmektedir. Shine’a (psişik güçler) sahip olan
Jake rüyalarında gördüğü bu dünyaya gitmek üzere bir maceraya atılır ve son
silahşör Roland’la karşılaşır. Shine’ı oldukça kuvvetli olan Jake, evreni
Walter ve onun kötülüğünden kurtarmak için Roland’a yardım etmek üzere bir
maceraya atılır. O andan itibaren Walter, artık son silahşör değildir.

The Dark Tower
filmi Stephen King’in kitabından etkilenerek salonu dolduran için de, oyuncu
kadrosunu görünce büyülenen ve ortaya çıkan sonucu görmek için yanıp tutuşan
için de esasen büyük bir hayal kırıklığı. Evet, uyarlamaların tehlikeli
olduğunun bilincindedir hemen herkes, zira ortaya çıkan sonucun insanı hayal kırıklığına
uğratma ihtimali her daim yüksektir. Birçok detay atlanır, karakter yeterince
değiştirilmez hatta kimi zaman da izleyicinin beklentisi göz önünde bulundurularak
hikayenin akışı değiştirilir, zaten bu yüzden bir ‘uyarlamadır’. Fakat
Kara Kule’nin asıl meselesi iyi bir
uyarlama olmamasından çok iyi bir film olmaması. İzleyici artık iki saatlik,
iki buçuk saatlik filmlere alışmışken, hikayeler artık serileştirilerek
parçalara bölünürken 95 dakika gibi iddialı bir süresi olan film haliyle bu
süreye istediği kadar detay sıkıştıramıyor. İzleyici sudan çıkmış balık misali
kendini bir anda karmaşanın ortasında buluyor, nerede olduğunu anlamak içinse
beklemesi gerekiyor. Henüz adapte olamadığı evrendeki detaylara da bu nedenle
yeterince odaklanamıyor, film de ağzındaki baklayı ilk yarım saatin sonunda
çıkardığı için izleyici odaklanmakta güçlük yaşıyor. Aksiyon kaygısı olan film
95 dakikalık kısmın üçte birini harcadıktan sonra da kalan bir saatlik dilimi
üzerinde durulması gereken detayları bir çırpıda geçip aksiyona boğarak
geçiriyor. Sonunda da insan “Eee, bu neydi şimdi?” diye ekrana bakakalıyor.

Yönetmen Nikolaj Arcel’in en büyük hatası kuşkusuz ki başrolün
kim olduğuna karar vermemesi. Zira Idris Elba’nın canlandırdığı Roland ile
Matthew McConaughney’nin Walter’ı arasındaki gerilime o kadar odaklanıyor ki,
Jake hikayenin ikinci hatta üçüncü planında kalıyor. Fakat bu gerilim yeterince
derinleşmediği, bir iki sahne ve cümleyle özetlenip atlandığı için,
aralarındaki gerilim de anlamsızlaşıyor. Keza yönetmenin yine Jake’i mi yoksa
Jake ile Roland’ın ilişkisini mi öne çıkarması gerektiği konusunda kararsızlık
yaşaması ve bunu seyirciye de belli etmesi, filmi bulanıklaştırıyor. Ortaya bir
‘shine’ kavramı atılıyor, izleyiciden kitabı okuması, en azından Stephen King
dünyasını tanımasını bekleniyor ancak Jake karakteri daha önce bilmediği bu
güçte aniden ustalaşıveriyor. Sınırları çizilmemiş olan bu ‘shine’ı dilediği
gibi kullanıyor ve izleyiciye limitleri sunulmadığı için de gerçeklikten uzak
geliyor.
Lafın kısası Kara Kule
/ The Dark Tower maalesef yalnızca bir hayal kırıklığı. Neresinden tutsan
elde kalan, övülecek hiçbir yeri olmayan filmin oyuncuların kariyerinde kara
bir leke olduğunu söylemek çok daha doğru bile olabilir. İnsana hiçbir açıdan
katkısı olmayan, benzerleriyle yarışamayacak kadar vasatın altında kalan Kara Kule’nin bir gün yeniden çekileceği
aşikar. Idris Elba ve Matthew McConaughey gibi iki yıldızın öne çıktığı, Walter
ve Roland’ın ilişki üzerinden ilerleyen bir giriş olsa, ikinci Jake’in hikayesi
ikinci filmde anlatılmaya başlasa işin rengi çok daha farklı olurdu.
Sabırsızlığın ve sinemaya yalnızca ‘para’ olarak bakanların kurbanı olmuş,
yazık…