En çok da Barış’ın gülümsemelerini sevdim, neşesini,
insanlığını, esprilerini… Yalnız, başarılı, annesi babası yok diye gereksiz bir
“buz adam” sendromu yaşatılmamış Barış’a. Gülümsemekten korkmuyor, Aslı’ya
bakarken bakışlarını kaçırmıyor, O’na espri yaparken ya da sataşırken “hey benim
burada cool bir duruş sergilemem gerekiyor” diye düşünmüyor.
Aslı’nın eline pansuman yaparken kapı çalınca “eyvah
basıldık” diyecek kadar rahat. Aslı arabasını içindeyken çektirdiğinde onu
taksiyle takip ederken O’na el sallayıp olaylardan keyif alacak kadar komik bir
adam. Gereksiz gururları, atarları, mutsuz olma bahaneleri yok. Evet daha tam
hikayesini bilmiyoruz ama muhakkak “anne – baba” yarası çıkacak ancak ona
rağmen hayatla kavgası olmayan, hayatın esprilerini kaçırmayan ve gülümseyen
bir adam. Ancak bu gülümsemeler onu fütursuz yapmıyor. Çiçek’in olayının
farkında oluşu, bu ciddiyetle araştırmalar yapması ve Aslı’ya yalan
söylemişliğin verdiği rahatsızlık, Teo’ya ve yanındakilere tavrı ve “insanlık
işten önce gelir” kuralı. İşte bu sebeplerden sevdim ben “Barış”ı.

Bir de dizinin absürt yanlarını. Hakan’ın çizdirdiği robot
resim Kim Kardashian ile eşleşince siz de benim kadar eylenmişsinizdir herhalde.
Sonra ne kadar olmayacak olsa da Aslı telefonunu ararken arabanın çekilmesinden
ve O’na bakan, gülümseyen, taksiyle takip eden Barış'ın sahnesinden de bir o
kadar keyif aldım. Sonra boğazına simit kaçan Aslı’nın sırtına vuran adama
siz de Barış gibi “yavaş öldürdün kızı” dediniz mi, ben dedim.
Ve tabii ki Barış’ın “çalışma modu” sahnesi. Farkında olmadan
yediği soğanlı menemen.
Biz “Leyla ile Mecnun” nesliyiz. Absürtlükleri severiz. Bir
de bize zeka pırıltısı ile sunulursa değmeyin keyfimize. Umarım daha sağlam
temeller ile özünü bularak ve bol reytingle devam eden bir iş olur.
İyi seyirler…