Netflix’in en popüler
dizilerinden olan 13 Reasons Why’ı her gün bir tane izleme niyetiyle başlayıp,
iki günde tüm bölümleri bitirmek suretiyle izlemiştim. İntihar ederken
arkasında bir dizi kaset bırakan (eski usul, teyp ile dinlenenlerden) Hannah
Baker adındaki lise öğrencisinin hayatından vazgeçme raddesine gelişini adım
adım anlatan dizi, izleyeni her an diken üstünde tutan bir akışa sahip. Ben izlerken
ara sıra durdurup gittim su içtim, buzdolabını açıp uzun uzun baktım, balkona
çıktım hava aldım zira ağır geldi bazı anları.
Çok ufak gibi görünen olayların
birikip bir çığ haline gelmesinin bir genç kızın hayatına mal oluşunu izlerken
etkilenmemek elde değil. Genç olmanın, liseye gitmenin zaman zaman ne kadar
ağır olabildiğini hatırladım, bir an bile olsa unuttuğuma utandım. Gençlerin akranlarına
havalı görünmek, okulda dışlanmamak, ailelerinden azar işitmemek, fiziklerinden
utanmak, kalabalıktan farklı görünmemek için yaşayabilecekleri sıkıntılar için ‘Oehh,
geldi yine ergenler’ diye düşündüğüm bir an bile varsa çok pişman oldum.
Dizi, özellikle Hannah Baker’ın
intiharını çok detaylı gösterdiği sahneyle gençleri intihara özendirmekle
suçlandı bazıları tarafından. Geçtiğimiz hafta, Peru’da yaşayan 23 yaşında bir
gencin intihar edip arkasında kasetler bıraktığı ve bu yüzden intiharının bu diziyle
bağlantısı olabileceği düşünüldüğü haberini okuyunca da diziyi tekrar bir
aklımdan geçirdim, açtım birkaç sahnesini bir daha izledim ve fark ettim ki
diziden bana kalan en çok gençlere yalnız olmadıklarını hissettirmenin, ne
olursa olsun yanlarında olmanın, ne yaparlarsa yapsınlar ailelerinin onları
sevdiğini bilmelerinin ve illa da iyi öğretmenlerin önemiydi. Özellikle lise
çağında çocuğu olan her ebeveyn izlemeli bence bu diziyi. Gençleri pamukta
yetiştirdiğimiz fasulye taneleri gibi özene bezene sevelim, onlara ne kendileri
ne gelecekleri ile ilgili en ufak bir umutsuzluk sebebi vermeyelim isterim,
değil bir dizi sahnesi, cümle alem gelse yıkamasın onları. İyi seyirler
dilerim.