Adı Efsane bünyesinde bulunan her karakter, her çift için bir
bir kelimeler bırakmak istiyordum, önceliği Fikret’e verdim.
Fiko’yu ne zaman görsem, Fiko ne zaman ‘gülüm’ dese, Fiko ne
zaman yakıp yıksa… Aklıma hep bir şiir düşer. İçinde “Avuttuğum düşler için,
bana bir gül ver.”* geçen.
Birisi Fiko’nun kaybolup giden düşleri için, hayalleri için,
10 yılı için ona bir gül verebilir mi lütfen? Elbette gül bir metafor, bunu iki
açıdan kullanabiliriz. Gülüş verebilir mesela o birisi, gülecek bir neden ya da
gerçekten bir umut verebilir. Şampiyonluk gibi hayata tutunacak başka bir
neden...
Geçen bölüm diziyi izlerken, bir derede iki kere yıkanılmaz,
demiştim. Çok severim bu deyimi, yerinde kullanıldığında çok açıklayıcıdır.
10 yıl ya hu, dile bile kolay değil, 10 yıl! O yaşta bir
çocuk bir kızı 10 yıl sevmişse, bu ömrünün yarısını bile aşmış demektir. Fiko,
Sibel’i bir adamın bir kadını sevebileceği kadar uzun sevdi. Bir gün olsun o
güle kavuşsaydı, daha da severdi ama artık yürüsün gitsin, bıraksın.
Sibel, birine yapılabilecek en büyük kötülükleri yaptı Fiko’ya.
Haklı ya da haksız aramıyorum zaten bu durumun kazananı yok, birkaç kaybedeni
var. Üstelik suçsuz kaybedenleri daha çok… Hakan gibi.
Sibel başka bir adama aşıkken suçsuzdu, ama susarken suçlu.
Sibel gözünün içine bakan Fiko’ya rağmen Hakan’ı öperken suçluydu ama
sevdiğinin peşinden giderken suçsuz.
Yani Sibel’in Hakan’a aşık olmasında sorun yok, Sibel’in Fiko’ya
yalan söylemesinde, arkasından iş çevirmesinde, 10 yılını boşa harcamasında
sorun var. Nasıl ki Hakan Sibel’e kör ise, Sibel de Fiko’ya kör…
Aşkın günahı olmaz, aşık olanın günahı olur. Bu biraz da
böyle bir çıkmaz.
Sibel Hakan’ı öptü. Kimi öptüğünü unuttuğumuz zamanda da bu
oldukça geri dönülmez bir hata ama Sibel, Fikret’in kardeşten ötesini öptü.
Üstelik bu öpücük öylesine de değildi. Aşıktı, seviyordu… Kendisi geçmiş zaman
kullandığı için ben de kullanıyorum. Sibel eğer dönüp Fikret’e bir şeyler
hissederse bu sadece vicdan azabı olur, Fikret onu kabul ederse bu da net
kendini uçurumdan atmak olur.
Madem sevecekti Hakan’ı öpmeden sevseydi, o zaman ben de
yüzümde güller -evet, gül- açarak izlerdim onları.
Fikret dizini kaybediyordu bu uğurda, çatının tepesinden
atlıyordu… Hepsini geçtim Fikret Hakan’dan geçiyordu, canından öte olan
dostundan.
Aşk öyle her şeyi de affetmez, affetmesin de zaten.
Fiko gözü kara, canı feda bir karakter. Öyle dur denildiğinde
durmaz, bekle denildiğinde beklemez. Çatı sahnesinde Hakan’a ‘burası çok
yüksek, Allah korusun’ diyebilecek kadar da iyi niyetli. Önce kendini düşünmediğinden,
kalbi hiç körelmediğinden, hala çocuk kaldığından bunca sızısı…
Fiko hala o bilyeleri saklayan çocuk, Sibel’i gördüğü anda
kalan hiç büyümeyen çocuk. Fiko artık büyüsün, masum kalsın ama büyüsün, biraz
da gülsün.
“Bir gül
ver söküldüğüm günler için.”*
Biri artık bir gül versin Fiko’ya, bir umut, bir neşe, bir
huzur versin.
Fiko’nun basketbol dışında bir nedene, kardeşleri dışında bir
desteğe ihtiyacı var. Fiko’nun kalbini bu kez sonuna kadar hak edecek birine
vermeye ihtiyacı var. Yeni bir gülüş, yeni bir umut yeşertmeli ömründe.
Yazı devam ediyor...