Bazı tiyatrolar prova notlarını da paylaşır seyircisiyle. Onları takip ettiğinde, sahnede
izlediği şeyin birkaç saatlik performanstan çok daha fazla zaman ve emek
istediğine, sahnede görünenin buzdağının zirvesi olduğuna tanık olur seyirci.
Sevinç Erbulak'ı sosyal medyada takip etmek de buna benzer bir etki bırakıyor
benim üzerimde. Çünkü Erbulak, aklına gelen bir fikri, heyecanını, neşesini,
umudunu, dileğini hiç çekinmeden ve çoğunlukla da sıcağı sıcağına paylaşıyor
takipçileriyle. Bir seyirci olarak onu senelerdir biliyor ve izliyorum ama bu
paylaşımları nedeniyle, onu birebir tanıyor gibi de hissediyorum çoğu zaman.
Uykusuz bir gece yarısı onun henüz paylaştığı birkaç cümlesine rastlamak
örneğin, sabah buluşup uzun uzun konuşacağım bir arkadaşımın, sabaha kadar
sabredemeyip anlatacaklarını gece mesajlarıyla iletmesine benziyor. Öyle bir
tanıdıklık, yakınlık hissi…
Ne var ki, yakın
zamana kadar onu tiyatro sahnesinde görmek nasip olmamıştı; Behiç Ak'ın
yazdığı, Semih Çelenk'in yönettiği, Sevinç Erbulak'ın Fırat Tanış'la oynayıp
eğlendiği Ayrılık, aylar sonra nihayet
yönetmeninin şehrine gelene dek…
"Terliklerin hala portmantoda
duruyor." ^-^
Ayrılık, boşanmış bir çiftin aradan bir yıl
geçtikten sonra karşılaşıp ilişkilerini ve ayrılıklarını değerlendirdiği tek
perdelik bir komedi. İlişkilere dair harcıâlem yargılara nazikçe sırtını dönüp
modern ve medeni bir diyalog sunuyor bize, her şeyden önce. Sonra da ilişki
kurmanın ve birlikte yaşamanın zorluklarını sıra dışı ve oldukça eğlenceli
tespitlerle seriyor önümüze. Beklenmedik anlarda güldüren fakat arka plandaki
hüznü de hiç yitirmeyen bir anlatı söz konusu.
Sevinç Erbulak da
Fırat Tanış da bizi güldürmelerine alışık olduğumuz oyuncular, burada şaşılacak
bir şey yok. Şaşkınlık, seyirciyle birlikte onların da eğlendiğini ve bunu
rolden çıkmadan, komedinin seviyesini düşürmeden yapmaları. Bana zaman zaman
olur, izlemekte olduğum şey -amiyane tabirle- o kadar cıvık, o kadar laçkadır
ki, izlediğim şeye gülmeye bile utanırım, o kadar düşmüştür seviye. Oysa Ayrılık'ta, yerli yerinde gülen, yeri
geldiğindeyse en komik replikleri bile rolün gerektirdiği ciddiyeti zerrece
bozmadan söyleyen bir oyunculuk; dengeli ve düzeyli bir reji görüyoruz.
Eğleniyorlar demiş miydim?
Oyun izlemek kadar
oyun okumayı da seviyorum ve okuma saatlerimin önemli bir bölümünü de oyunlara
ayırıyorum. Yine de bir komedi metnini okurken
gülmek, sıkça yaptığım bir eylem değil. Tek başınayken gülmekle bir toplulukla
beraber gülmek arasında ciddi bir fark var, orası doğru. Ama metnin komik
olması ile oynanan oyunun komik olması arasında da ciddi bir fark var. Ayrılık,
yalnızca metniyle de güldürebiliyor.
Biraz da bu sebeple,
oyuna eklenen bazı replikleri, örneğin "fevkaladenin fevkinin de ötesinde
mutluyum" gibi bir cümleyi gereksiz buldum. 20 yıl önce yazılmış, konusu
ve konuyu işleyişi itibariyle eskimemiş olan bir metni güncelleme çabası içinde
olunmasına anlam veremedim. Cep telefonlarının hayatımıza yeni yeni dâhil
olduğu zamanlardan bir oyun Ayrılık ve bu detay korunmaktayken
"fevkaladenin fevki" gibi sözler, bir zaman kargaşasına da yol
açıyor.
Oyunlar
sahnelenirken metinde yer almayan eklemeler yapılmasına pek sıcak bakmasam da
buna kategorik olarak karşı değilim. Yeter ki tutarlılığa halel gelmesin.
Pantolonunu çıkaramadığı sahnede, birbirinden ayrılamayan ayaklarıyla halay
mizanseni yaratan erkeğin bu hareketi beni hiç rahatsız etmedi mesela. Ya da
mutfak dekorunda bütün beyaz eşyaların iç içe olmasının tuhaflığına laf
atılması bana gereksiz ya da uyumsuz gelmedi.
Dekor demişken,
aklıma takılan sorulardan birini buraya yazayım. Oyunun büyük bir bölümünde ütü
masası açık halde salonun ortasında durmaktaydı, acaba neden? Oyunun başında
bunu gördüğümde, ütü masasının evde o şekilde konumlandırıldığını ve hep öyle
durduğunu düşünmüştüm. Fakat karakterimiz oyunun içinde ütüyü kullanıp işi
bitince ütü masasını kaldırdığında bu tezim çürümüş oldu. Buradan çıkardığım
sonuç, oyunda ütü kullanılacağı için ütü masasının sahnede hazır edilmiş
olduğu. Oysa ütü gerektiğinde de kurulabilirdi o masa, bu hareketlilik için yer
de vakit de vardı oyunda.
Yine de, benim gibi
takıntılı bir insanın, okuyup gittiği oyunda söyleneceğini bildiği repliklere
bile doya doya kahkaha attığı bir oyun bu. Biraz nefes almak için, gülmek ve
rahatlamak için, bu iki güzel insanı sahnede görüp hep birlikte eğlenmek ve sonunda
elleriniz yoruluncaya dek alkışlamak için bu oyunu izleyin!
Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir…* Sevgi
nedensizdir ve çoğu zaman da anlaşmazlıklardan beslenir. Onlar anlaşamadıkları
için bu kadar eğleniyoruz ya zaten! Çünkü bu anlaşmazlıklar, yepyeni
olasılıklar, yepyeni yollar demek ve bu yolları yürümekten hiç çekinmeyecek bir
çiftin hikâyesi bu. Varsın anlaşamasınlar, birbirlerini sevdiklerini,
önemsediklerini her hallerinden okuyabiliyoruz ya!
Aşk, tutku, coşku,
heyecan… bunlar bitebilen şeyler belki, ama sevginin, gerçek sevginin, emek
verilmiş ve kazanılmış sevginin tükenmeyeceğine inananlardanım ben. Böylesine
olgunlaşmış bir sevginin tanımlara, etiketlere ihtiyacı yoktur. O bir su gibi
korur tazeliğini, su gibi akıp gider kendi açtığı oyuklardan. Birlikte sevilen
bir şarkının notalarına, aynı ekmeği bölüşerek kurulan sofralara, aylar sonra
paylaşılan iki kadeh şaraba karışır, sonsuzluğa akan 'küçük bir an' olur… Ve bazen küçük bir an için ömür bile verilir!*
*Özdemir Erdoğan, Sevdim Seni Bir Kere