Gecenin kör vaktinde
bir şehirlerarası otobüsteyim. Bunca yıldır uykuya alışamamış gözlerim,
önümdeki küçük ekranda izleyecek bir şeyler bulma telaşında. Atv'yi açtığımda
Kırgın Çiçekler'in son bölümüne ve adını TV tarihimizin kötü adamları
listesinin üst sıralarına yazdıracak derecede derin bir kötülüğe sahip Kemal
karakterine denk geliyor ve bu bölümle diziye veda ettiğini bildiğim bu
karakterin sonunu izlemek istiyorum.
Ekran yolculuğunun
başlarında takipçisiydim ancak ben bu diziyi nereden baksanız 60 bölümdür
izlemiyorum. Yine de gerek annemden, gerek TV haberlerini takip etme
alışkanlığımdan dolayı hikâyenin nasıl aktığından haberdarım. Reklamsız hali
160 dakikadan fazla süren bölümü izlerken kaç şehir değiştirdim bilmiyorum ama
Kırgın Çiçekler'in yol arkadaşlığı, yorgunluğumu ve son anda bulduğum bilet
sonucu edindiğim koltuktaki rahatsızlığımı unutturacak kadar iyiydi.
Ben de, hem yol
arkadaşlığı için Kırgın Çiçekler'e, hem de hikâyesini tamamlayan Kemal
karakteri için, onu seveceğimiz ya da ona hak vereceğimiz ufacık bir boşluk
bırakmaksızın şekillendiren senaristlere ve kağıt üzerindeki kötülüğü ekrana
eksiksiz yansıtan Cansu Fırıncı'ya teşekkür etmek zorunda hissettim kendimi.

Kemal'de kötülük
adına ne ararsanız var: kadına şiddet, taciz, tecavüz, adam kaçırma, gasp,
cinayet ve hepsinden kötüsü de bütün bunları taammüden yapması, tüm
yaptıklarında kendini haklı görmesi, tek bir an bile pişmanlık yaşamaması, hiç
kimseye merhamet göstermemesi. Kemal'in tiksinti verici derecede çirkin bir
karakter olduğu daha ilk bölümde, ilk sahnelerde gösterildi; ama bununla
yetinmeyip Kemal'in kötülüğünü katman katman işledi, adım adım gösterdi bize
Kırgın Çiçekler hikâyesi. Dolayısıyla, aslında
izlemesi pek de keyifli bir karakter değil. Fakat Kemal'e can veren Cansu
Fırıncı, 84 bölüm boyunca Kemal'i öyle keyifle oynadı ki, denk geldiğim
sahnelerde kanalı değiştirmeye gitmedi elim bunca zaman.
Son bölüm adeta bir
jübile idi Kemal için, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayana kadar kötülüğün
sınırlarını zorladı ve haftalardır (hatta yıllardır) hazırlamakta olduğu kendi
sonuna, kendisine çok yakışır bir biçimde ulaştı - her ne kadar fantastik bir
son da olsa. Cansu Fırıncı da bu jübilenin hakkını sonuna kadar verdi, bol
miktarda doğaçlama ile süslediğine inandığım zirveye ulaşan bir performansa
imza attı ve vurucu bir finalle veda etti seyirciye. Yapımcıların şimdiden
kapısını aşındırmaya başladığını umuyorum Fırıncı'nın.
Kemal karakteri üzerinden, şiddete suskunlukla karşılık vermenin şiddeti büyütmekten başka bir işe yaramayacağı da, şiddete karşı ses çıkarmanın omuzlara yüklediği sorumluluk da bütün detaylarıyla gösterildi. Kendi adıma, dizinin en büyük başarısının bu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gönül isterdi ki
Kemal ölmeseydi de yargılansaydı; yaptıklarının cezasını seneler boyunca
çekseydi. Ama fantastik bir son da olsa izlediğimiz, bu sonun herhangi bir
karakterin elinden çıkmamasının değeri çok büyük. Güney'in o kabloyu
uzaklaştırmasının, Eylül'ün "ambulansı arayın" demesinin, Neriman
Hanım onları 'oynamaya' davet ettiğinde kızların verdiği tepkinin değeri çok
büyük.
Artık, yalnızca
Eylül ve çevresi için değil, seyirci için de zaman, rahat bir nefes alma
zamanıdır. Nefes alma zamanı geldi ama, yalnızca son bölümde yükseltilen
gerginlik düzeyi bile seyirciyi bir süre daha tedirgin etmeye yetecektir. Zaten
türlü türlü derde bulanmış hayatlarında nefes almaya hiç yer olmuş mu ki bu
kırgın çiçeklerin?