Merhaba,
Öncelikle DasDas, Ataşehir’e, Anadolu Yakası’na ve İstanbul’a hayırlı olsun demek istiyorum. Bir AVM içerisinde konuşlanmış olması hafiften içimizi burksa da, her türlü özgürlüğün kısıtlandığı böylesi zor zamanlarda yeni bir sanat mekânına kavuşmuş olmak beni ziyadesiyle mutlu etti. Mert Fırat, Didem Balçın, Koray Candemir ve Harun Tekin gibi isimlerin kurucusu olduğu İstanbul’un bu yeni kültür/sanat/aktivite noktası, halen eksikleri (Salon özellikle oturma düzeniyle Moda Sahnesi’ni epey andırıyor fakat ortamda aynı sıcaklık/tanıdıklık hissi maalesef henüz yok, ayrıca oyun başlamadan önce hele en ön sırada oturuluyorsa insanın gözünün içine içine giren ve kapalı alanda güneş gözlüğü takma ihtiyacı hissettiren o spot ışığına bir çare bulunamaz mı ki?) varmış gibi görünse de açılışı son günlerin güzel haberlerinden birisi oldu. Umarım bünyesinde uzun yıllar güzel etkinliklere katılmaya devam ederiz.
Bi Parça Plastik de DasDas gibi yeni bir oluşum olan Hemzemin Tiyatro topluluğunun ilk oyunu (Sanırım DasDas’la da ortaklaşa bir çalışma söz konusu) olması dolayısıyla birden fazla yeni heyecanın bir araya geldiği enerjisi yüksek bir tecrübe olduğunu hissettirdi bana.
Alman yazar Marius von Mayenburg’un Stück Plastik isimli oyunu Bi Parça Plastik (“Bir” yerine “Bi” denmesi de bence tatlı bir ayrıntı) adıyla oyuncular arasında da yer alan Erce Kardaş tarafından tercüme edilerek neredeyse tüm dünyayla eş zamanlı olarak, Sündüz Haşar yönetiminde Nisan ayı başında DasDas’ta prömiyer yaptı. Oyunda uyarlamaya başvurulmamış, metnin aslına sadık kalınarak sadece birkaç yerde ufak gündemsel/yerel değişiklikler (Orijinal metinde Doğu Avrupalı olan önceki temizlikçinin Bi Parça Plastik yorumunda Türk Fatma'ya dönüşmesi, Sınır Tanımayan Doktorlar ekibiyle Afrika yerine Orta Doğu’ya gidilmesi gibi) yapılmış.
İki perdelik oyun, henüz açılışta, evlerine konuk olduğumuz Ulrike ve Michael çiftinin dinamik ve kendilerine has diyaloglarıyla beni içine almayı başardı ve aynı dinamizmi fiziksel olarak da yüksek efor sarfeden oyuncuların da katkısıyla sonuna kadar korumayı başardı.
Hikâye, performans sanatçısı Serge Haulupa (Bence de hiç kimsenin böyle bir soyadı olamaz ^.^)’nın asistanlığını yapan Ulrike ve cerrah eşi Michael’in (“Mihael” şeklinde okuyunuz, mühim bir ayrıntı), hem kendi işlerine, hem ev işlerine, hem oğulları 12 yaşındaki Vincent’in “bakım”ına, hem kişisel gelişimlerine, kısaca hayatlarına yetişememelerinden dolayı temizlikçi/çocuk bakıcısı/yardımcı olarak Jessica’yı işe, evlerine ve de hayatlarına almalarıyla başlıyor.

Genç Jessica gerçekten de sürekli temizlik yapıyor, etrafı toparlıyor, yemek pişiriyor, Vincent’la ilgileniyor, üstüne üstlük görünen o ki büyük sorunları olan çiftin ayrı ayrı dertlerini dinliyor. Fakat Ulrike’nin tükenmişlikten mi depresyondan mı muzdarip olduğuna karar veremeyen patronu Serge’in görüş alanına girmesiyle, Jessica’nın bir misyonu daha olacaktır: Bir enstalasyonun parçası olmak. Bir anda sanatçımızın ilham perisi haline gelen Jessica, Serge'in kamerası kayıttayken canla başla temizlik yapmak zorunda kalacak, çünkü her yer bile isteye bir hayli kirletilecektir (Temizlik konusunda hassas kişiler bu kısımlarda bir miktar rahatsız olup ellerine bez alma ihtiyacı bile hissedebilirler).
Seyirci de bu kirli sanat eserini, enstalasyonun canlı/cansız parçaları ve yaratıcısıyla beraber canlı olarak tecrübe ediyor. Peki yerdeki spagetti parçalarını temizleyen bir genç kadının görüntülerinden müteşekkil sanatın, dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan ölmeye devam eden milyonlarca insana gerçekten br faydası var mıdır? Yahut sanatçımızın zaten böyle bir derdi hiç olmamış mıdır?
Oyunda Serge Haulupa üzerinden yapılan bir postmodern sanat eleştirisi yanında, oldukça oryantalist (İşbu kelime yoğun istek üzerine kullanılmıştır ^.^) bir profil çizen Ulrike-Michael çifti ile ilgilenir gibi görünüp de hiç anlayamadıkları dünya ve tabii oğulları Vincent üzerinden ufak bir oryantalizm eleştirisiyle birlikte, modern insanın ilişkiler ve iletişimsizlikle ilgili sorunları da kendine yer bulmuş gibi görünüyor. Fakat oyunda Meyerhold tiyatrosu özellikleri tespit edilince, oyun sonunda akılda, verilen mesajlar veya repliklerden çok, dekor, ışık, müzik ve dinamik oyuncu performanslarının kalmasına, oyun süresince herhangi bir katharsis yaşamayıp, canlandırdıkları karakterlerle özdeşleşemediğimiz oyuncuların yansıttığı dinamizmle salondan ayrılmamıza dair eksik taşlar bir nebze yerine oturuyor.
Bu noktada biraz oyunculuklardan bahsedecek olursak, Ahmet Rıfat Şungar
Hatırla Sevgili ve
Üç Maymun dışında izlemediğim bir isimdi, kesinlikle tiyatro sahnesinde izlenesi bir oyuncu imiş. Kağıt üzerinde oldukça sıkıcı bir karakter gibi duran Michael’i canlandırmasına rağmen, özellikle durum komedisindeki başarısıyla oyunun en çok öne çıkan ismi olmuş şahsi kanaatimce. Kendisine Ulrike rolünde eşlik eden Süreyya Güzel’i ise daha evvel hiçbir yapımda izlememiştim fakat vurgu ve tonlamalarıyla çok başarılı buldum, özellikle ikilinin paslaşmaları hikâyede dikkati canlı tutan başlıca unsur olmuş. Ushan Çakır, çok yetenekli olduğu konusundaki düşüncemi her fırsatta belirtmekten zaten gocunmadığım bir oyuncu.
Bi Parça Plastik’te de Serge Haulupa gibi bıçak sırtı bir karakteri çok doğal bir şekilde canlandırmış ve yine bambaşka bir karakter ortaya çıkarmış. (Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Ushan Çakır Serge’i nasıl çalıştı bilmiyorum ama oyun sırasında ve sonrasında Six Feet Under’ın tabu düşmanı ve ukala sanatçı/öğretmeni
Olivier’i anmaktan alamadım kendimi.) Sahnedeki herkesten daha iri olmasına rağmen bizi 12 yaşında bir erkek çocuğu olduğuna kolayca ikna eden Erce Kardaş’ı da çok beğendim. Jessica rolündeki Damla Sönmez için ise çok kesin bir fikrim oluşamadı, zira Jessica’nın tepkisizliğinin ve donukluğunun karaktere biçilen rolden mi yoksa Sönmez’in oyunculuğundan mı kaynaklandığını tam olarak kestiremedim.
30 Nisan’da DasDas’ta seyrettiğim oyunla ilgili değinmek istediğim son husus, prömiyerde (Ve yanılmıyorsam fotoğrafıyla hâlâ afişte) yer alan Hare Sürel’in yerine Damla Sönmez’in geçmesiyle birlikte bazı sahnelerin oyundan çıkarıldığı ve hatta kostümlerin de değiştirildiği yönündeki gözlemimdir. Hare Sürel’in izleyemediğimiz Jessica performansı gibi bu durumun (Tabii eğer gözlemim doğruysa) nedenlerini ve çıkarılan yahut değiştirilen sahnelerle oyunun alacağı hâli merak etmedim desen yalan olur.
Bi Parça Plastik, izlerken hiç sıkılmayacağınız ve sâfî bir komedi olmamasına rağmen sakin sakin güldüren, sonuç olarak eğlenceli ve şahsen bana sanata maruz kaldığımı (iyi ki) hissettiren, bir oyun olmuş. Arkadaş sohbetlerimizde konunun dönüp dolaşıp sevimsiz siyaset mevzularına geldiği bu günlerde bir tiyatro oyunu hakkında uzun uzun tartışmamızı sağladıkları için de tüm emeği geçenlere ayrıca teşekkür ederim.
Bi Parça Plastik Mayıs ayında da DasDas’ta sahnelenmeye devam edecek. Tavsiye ederim ve bir kez daha hatırlatmakta bir beis görmem: Tiyatro iyidir.
Sevgiler.
Künye
Yazan: Marius von Mayenburg
Çeviren: Erce Kardaş
Proje: Hemzemin
Dekor: Başak Özdoğan
Kostüm: Hare Sürel
Işık: Ushan Çakır
Müzik: Alper Aytekin
Yönetmen Yardımcısı: Gözde Kısa
Oynayanlar:
Süreyya Güzel
Rıfat Şungar
Damla Sönmez
Erce Kardaş
Ushan Çakır
Afiş Tasarım: Kutan Ural
Fotoğraflar: Serhat Burak Şungar
Reji Asistanı: Kübra Bayraktar
Sahne Amiri: Bahadır Tecimen