Rus sinemasının en önemli yönetmenlerinden Andrey Zvyagintsev’in
dördüncü uzun metrajı ve çok ses getiren filmi Leviathan, arazisi ve evi mahkeme kararınca alınan bir adamın
devletle olan mücadelesini anlatırken arka planda da yozlaşmış bürokrasizme,
Rusya’nın devlet düzenine ve Ortodoks dininin kalıcılığını eleştiriyor.
Nikolia oldukça sert ve asabi bir adam. Züppe belediye başkanı
Vadim ise onun topraklarını almakta inatçı. Kolia, avukatı Dmitriy’nin
sayesinde Vadim’in ipliğini pazara çıkarmaya çalışsa da Kolia’nın fevri
davranışları ve etrafındaki güven-ihanet çemberinden kaçamayışı onu ironik bir
ters köşe çıkmazına doğru sürüklüyor bir yerde.
Leviathan,
Thomas Hobbes’un romanında devlet metaforu olarak anlatılan bir canavar;
İncil’de ise denizlerde yaşayan devasa bir yaratık hatta balinaların efendisi
olarak tabir ediliyor. Aslında film, ‘’Leviathan’’ unsurunu bu iki manasıyla
beraber anlattığında toplum düzenindeki yozlaşmalara sağlam bir eleştiri
getiriyor. Bunun yanında karakterler üzerinden yapılan ince işlenmiş
sorgulamalar da filmin öne çıkan unsurları. Bu minvalde belediye başkanı ve
papaz iyi yazılıp, oynanmış karakterler olarak boy gösteriyor. Özellikle de
belediye başkanını oynayan Roman Madyanov’a hayran kaldığımı belirtmeliyim.
Filmin bazı sahneleri adeta sanat eseri!
Leviathan,
devlet eleştirisini basmakalıp bir şekilde yapmamakla beraber gri-mavi tonların
ağırlıkta olduğu sinematografisi, deniz canavarına gönderme niteliğindeki
mitsel kısa sekanslar,sıkı oyunculuklar ve güçlü senaryosuyla bu meseleyi daha
da perçinliyor. Keza, film, Nikolia’nın ikinci eşi Lilya ve avukatı Dmitriy
arasında ‘’güven’’, çevresiyle olan ilişkilerinde ‘’ihanet’’ ve papazla yaptığı
görüşmede ‘’dinin kalıcılığı’’ konularını da es geçmeden hikayeyle paralellik
kurarak anlatıyor.
Son tahlilde Leviathan,
devlete yönelttiği eleştirileri, senaryosu, oyunculuklarıyla ve
sinematografisiyle kesinlikle yılın en iyi filmlerinden biri. Dramatik
yapısındaki anlatım tekniğiyle (özellikle sarhoş muhabbeti, otel sahneleri vs.)
Kış Uykusu ile ufak tefek
benzerlikleri var. Ayrıca filmin kurcaladığı mesele, yakınlık kurabileceğiniz
bir hikaye ama önemli olan bunun sinemanın diliyle daha da kalıcı bir hale
getirilmesidir. Zaten Zvyagintsev de bunu büyük ölçüde kotarıyor. Yine de Altın
Palmiye’yi hala kimin alması gerektiğini soruyorsanız ben hala Kış Uykusu’nun o derinlikli yapısıyla
bileğinin hakkıyla aldığını düşünüyorum. Aynı şekilde Leviathan’ın Cannes’da aldığı ödülü de tabi.
*Evin yıkıldığı son sahne aşaması tam bir sanat eseri. Müthiş
bir sinematografi ve zekice bir yönetmen yaklaşımı. Barındırdığı anlamlar
açısından da kıymetli.
*Hızlı bir şekilde okunan mahkeme kararı metinleri kafa
şişiriyor.
Filmin
Notu: 5/4.5