Kalabalığın
içindeki yalnızlığına yansıyan ayın zarif ışıklarını hemen fark etmişti Leon.
Salondaki hava birden değişmiş, içeriye bahar dolmuştu sanki. Tereddütle etrafa
bakan o gözlerin peşine gitti Ait olmadığı dünyasından, kendisini bu
üniformanın içine hapseden babasının önünden geçip giderek kavuştu hayran
olduğu gözlere. Lakin her zaman olduğu gibi değildi o gözler o gece. Gök mavisi
bakışları ona daha fazla hayran olsun diye siyahlıklarla vurgulanmıştı sanki.
Güneşin rengini taşıdığı saçları tüm güzelliklerini tek bir yana toplamış, bir
kuğu ile yaraşır boynunun zarafetini gözler önüne seriyordu. Tüm güzelliği ile
karşısında duran ay parçasının gerçek olup olmadığına emin olmak için sormuştu
belki de ‘’Ne işiniz var burada ?’’
diye. Aldığı cevap şaşırtmadığı gibi aksine korkutmuştu Leon’u. Zira bu sefer
en ufak bir hatada ellerinden kayıp gideceğini biliyordu. Yaşadığı korkuyu
yansıtmamaya çalışarak verdi mücadelesini ’’Aklınızı
başınıza alın o ipten bir daha kimse alamaz sizi’’ diyerek yolundan
döndürmeye çalıştı lakin direneceğini biliyordu. Endişe ile içini umut dolduran
o gözlerin başbakana gidişini izlerken birden kendisine çekti Smyrna’yi. Onu
kollarında hissettiği ilk anki tebessümünü saklamaya çalıştı yüzünde.
Buluşturmadı gözlerini Hilal ile sadece o anın keyfini yaşadı. Ta ki Smyrna
kollarından kurtulup tekrar tehlikenin üstüne yürüyene kadar.’’Napıyorsun sen?‘’sorusuna seni bir
kere ölüme o kadar yaklaşmışken gördükten sonra bir diğerine katlanamam
dercesine tuttu belinden. ’’Şimdi bana
ayak uydurmaya çalışın küçük hanım.’’ dedi valsi öğretirken. Ona sevmeyi
öğrettiği gibi öğretti valsi. Eğer böylesine fevri hareket edersen, eğer benim
seni korumama izin vermezsen bu sefer seni bende kurtaramam dercesine tutundu
beline. Ona teslim olmayıp hala gitmek isteyen Smyrna’yi biraz daha sert çekti
kendine. Smyrna’nin yenilgiyi kabul etmeye başlamış gözlerinin içine bakarken
ellerini usulca tutup ’’Bir kez olsun laf
dinle… Bırak kendini.’’ dedi. Yuvasını bulduğunu hisseden ürkek serçe geri
dönemeyeceğini bildiği halde son bir kere çırpındı avuçlarında.
Kral
These de farkındaydı artık Hilal’in içinde verdiği savaşa.Nefesi ile ruhuna
dokunurken’’Bir kez olsun bırak kendini.’’diye
yineledi.Bir kez olsun bırak ki anla yan yana geldiğimizde nasıl birbirimizi
tamamladığımızı, gör ruhlarımızın içinde tüten aitlik ateşini, duy
kalplerimizden yükselen sevda türkülerini, her şey hallolur, sen yeter ki
kendini bana bırak..dedi kahvenin kızılla harmanladığı gözleri ile onun teslim
oluşunu izlerken.
Vals
adımların zarafetle, bedenlerin asaletle buluştuğu dansların en
özeli..Varlığını önemseyen ya da varlığını önemsediğin birinin kollarında ise
sonsuzluğa açılan bir pencere. Sonsuz bir boşlukta sürüklenmeye başlamak. Bulunduğun
hayal içinde terk gerçekliğin olması o okyanus mavisi gözler.Yolunu bulmasını
sağlarken kendisine baktığında onu hayal dünyasına sürükleyen o gözlerin
sahibi, şimdi kollarındayken sahip olduğu en güzel gerçekliğiydi. Her gün
yeniden yaşama gücüne tutunduğu hayalleri karşısında onunla birlikte
savruluyordu bu fırtınada. Tüm zarifliği ile kollarının arasında süzülürken
varabilmeyi istediği kıyıların en güzelindeydi belki de Leon. İzah etmekte
zorlandığı duygularından emindi artık. Ona her baktığında yüzünü aydınlatan,
yıllar öncesinde unuttuğu gülümsemeyi ona hatırlatan bu gözlerin sahibine
çıkacaktı bu yollar.Bu fırtınanın içinde yönünü bulmuştu…
En
güzel gerçeklikleri müziğin bitmesi ile eş son bulmuştu. Karşısında ürkek
bakışları ile ona teslim olan Hilal’e baktı uzun uzun. Baştan aşağı süzdü her
ayrıntısına hayran olurcasına. Elleri ise hala avuçlarındaydı..ait olduğu
yerde. Şaşkındı Hilal, önceleri bir hışımla ittiği o el ile nasıl böylesine
kusursuz bir uyum içinde olabilirdi kendi elleri. Ne vakit bu uyumu bozduğu
için yüreği acıya acıya çekti parmaklarını onun avucundan.Tek tek her biri
kalmak istediği halde tek tek çekerek uzaklaştırdı kendini ondan. Erzurum
Kongresi ile yankılanırken balo salonu Leon’un gözleri Hilal ile buluştu. Eğer
fark edilirse başına neler geleceğini biliyordu.Yanında hayran hayran Mustafa
Kemal’in sözlerini dinleyen Hilal’e baktı. Bakışlarındaki değişimi gördü. Vatan
sevgisinin doluşunu izledi yüzüne.Sevmeyi istediği zaman nasıl tutkuyla
bağlandığını gördü. Bu yüzden başbakan yardımcısının kapıları kapatıp suçluları
yakalama emri verdiğinde etrafına baktı onu nasıl kurtarabileceğini düşünerek.
Onu kaybetme korkusu yeniden vücudunu ele geçirmiş, paniği ses tonuna
yansımıştı.Kolundan tutup gideceği yolu gösterirken Smyrna’nin ona karşı
çıkması iyice panikletiyordu onu. ‘’Anlamıyor musun senden bilirler. Bak
buradaki tek Türk sensin.‘’ diyordu çaresizce. Daha fazla direnmedi Hilal.
Aralarındaki görünmez duvarı indirdiği bu gecede en büyük hayal kırıklığını
yaşamak üzere evine doğru yola çıktı.

“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey’’****
Ne
istediğini bilmeyen yaşadığı ego çatışması ve istediğini alma hırsındaki
ablasının yalan sözleri yaraladı onu. Leon’un onu baloya davet edeceğini
söylemesi ile indirdiği kalkanını kuşandı tekrardan.Kızgındı ona inandığı,
güvendiği kendini teslim ettiği için kızgındı. Ablasına ondan ne bekliyorsun
derken saydığı işgalci kuvvetlerin hareketi ile kendine nefretini kusuyordu
aslında.Daha ne bekliyorsun diyordu ‘’O
vicdansız, o pislik, o haysiyetsiz’’ den ne bekleyebilirdin diyordu
kendine.Yaşadığı hayal kırıklığı ile ilk kez tanışıyordu Hilal..memleketi için
tenini ıslatan gözyaşları ilk defa aşk için akıyordu. O gözyaşlarının
değdikleri yerler kor gibi canını yakıyordu.
Oysa
bilmiyordu gök mavisi gözlerinin birini hayata bağladığını, her güne onu
uyandırdığını bilmiyordu. O gözlere bir şey olmaması için gidemediğini nöbete
sadece onun için kaldığını bilmiyordu mesela. Ettikleri dans ile içinde
tutunduğu umuda daha çok sarılan Kral These’nin elindeki cam kırıklarını
derinleştirdiğini bilmiyordu.
Oysa
aralarında daha güzel günlerin başlayacağını düşünerek büyük bir umutla ‘’Hayırlı sabahlar küçük hanım’’ demişti
Leon. Yüzünde yeni yürümeye başlamayı öğrenmiş bir çocuğun heyecanı ile
babasını sordu sesini duyabilmek için. Dünden sonra aralarına böylesine
uçurumlar sokan olayı bilmiyordu Leon. Hilal’in ondan habersiz ona kırıldığını
bilmiyordu. Duygularını gösterdiği için kendini kullanılmış hissettiğini ve bu
yüzden onun gözlerine bakacak gücü olmadığını bilmiyordu ama ters giden bir
şeyler olduğunu hissedecek kadar tanıyordu Hilal’i ‘’Bu haliniz ne o vakit?’’ dedi tereddütle. Hilal yine kalkanını
kuşanıp iğnelerini batırırken içindeki umudu kaybetmiyordu Leon. Hastaneye
yetişmeye çalışan genç kızın yüzünü bir dakika daha fazla görebilmek için bütün
utangaçlığı ve çaresiz kaldığı anlarda boynuna giden eli yakasına dokunarak‘’Valideniz… Azize hanım nerede?‘’ diye
sormuştu. Nereye gittiğini, neler yaptığını bilmek istemesinin her dakikasından
haberdar olmak istemesinin cevabını elbette kibar bir şekilde almayacaktı bunu
o da biliyordu ‘’Size ne muhafız mısınız
başımıza?‘’ derken yakınlaştıkları o andan güç alarakona ilk gülümsemesini
gösterdi.Gerçek Leon’un gülümsemesini ‘’Evet’’
dedi çocuksu sevinci ile. Aralarındaki resmiyet kalksın istiyordu bir adım
yakın olup bir diyar kadar uzak durmak yormuştu onu artık. Olabilecek en tatlı
şekilde latife ederken ki amacı buydu. ‘’Sizin
başınıza dert açmaya çalışmanıza mani olmaya çalışmaktan ben de bıktım.’’ dedi
gizli gülümsemesi ile.
Smyrna
ise öfkeliydi. Düştüğü ikilemde kayboluyordu ‘’Size ne? Ben başıma dert açmışım açmamışım sizi ne alakadar eder? ‘’ diye
sordu bu dipsiz karanlıkta savrulurken. Cama ilişti o anda gözleri.Ablasını
gördü onun sözlerini hatırladı.’’Sizi
ipten aldığımı unutuyorsunuz Hilal’’ dedi naifçe Leon.Onla sohbet eden
adama mızrağını saplarken bir ucunu da kendine sapladı,sesi öylesine güçsüz
çıktı ki ‘’Keşke almasaydınız Teğmen ‘’
derken belki Leon’dan daha fazla canı yanıyordu. Hayatının en güzel
dakikalarını geçirdiği o kollar için ‘’Dün
sizinle dans etmeye mecbur kalmaktansa ölmeyi yeğlerdim’’ diye mızrağı daha
da derine iterken kendi yüreğini kanatmaya başlamıştı. Karşısında ikinci kez
toz duman ettiği Kral These’yi gerisinde bırakıp giderken ona derman olacak
şeyin yine o gözler olduğunu biliyordu. ‘’Hayır
Hilal bakmayacaksın yürü.. Yürü.’’ demesi bu yüzdendi. Eğer bakarsa
dayanamayacağını biliyordu. Yine gitmeyi tercih etti yüreğini elleri ile tutup
gitti.
Canı
yanıyordu, Leon’un canını yaktığından çok fazla yanıyordu. Sevda denen meretin
hep can acıttığını da biliyordu lakin bilmediği bir şey vardı. İçinde umudunu
kaybetmemek için elinden gelen bütün gayreti göstermeye çabalayan bir Leon
olduğunu bilmiyordu. Onu öylesine sevip, öylesine içinde yaşayıp ‘’O gözlerin sahibini kimse bilmeyecek.’’derken
bile yüreği yanan adamın aşkının büyüklüğünü bilmiyordu. Ama Smyrna’nin
kanatacağını, acıtacağını biliyordu Leon.. Nasıl ki ‘’Seni vururdum.’’ dediği halde kopamayıp daha çok bağlandıysa ona
pusulası yaptığı yolundaki çakıl taşlarını da temizleyecekti. Kollarında bir
kez olsun kendini bırakan Hilal’in büyüsüne kapılmıştı bir kez önüne çıkan
hiçbir engele takılmayacaktı.Belki bazen düşüp istemedikleri yaralar
alacaklardı ama sonunda ulaşmayı istedikleri kıyıya varacaklardı çünkü Kral
These’nin yüreğinde ‘’Hala bir umut
var’’dı…
Fotoğraflar
Twitter’dan alıntıdır.
*Vatanım
Sensin-Leon
**Özdemir
Asaf –Seni Saklayacağım
***Nahit
Ulvi Akgün-Birisi
****
Nazım Hikmet –Seni Düşünmek