Vatanım Sensin: Bir kez olsun bırak kendini…

Bir şey var aramızda 
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek. 
Fakat ne kadar saklasak nafile 
Bir şey var aramızda, 
Senin gözlerinde ışıldıyor, 
Benim dilimin ucunda***
Kalabalığın içindeki yalnızlığına yansıyan ayın zarif ışıklarını hemen fark etmişti Leon. Salondaki hava birden değişmiş, içeriye bahar dolmuştu sanki. Tereddütle etrafa bakan o gözlerin peşine gitti Ait olmadığı dünyasından, kendisini bu üniformanın içine hapseden babasının önünden geçip giderek kavuştu hayran olduğu gözlere. Lakin her zaman olduğu gibi değildi o gözler o gece. Gök mavisi bakışları ona daha fazla hayran olsun diye siyahlıklarla vurgulanmıştı sanki. Güneşin rengini taşıdığı saçları tüm güzelliklerini tek bir yana toplamış, bir kuğu ile yaraşır boynunun zarafetini gözler önüne seriyordu. Tüm güzelliği ile karşısında duran ay parçasının gerçek olup olmadığına emin olmak için sormuştu belki de ‘’Ne işiniz var burada ?’’ diye. Aldığı cevap şaşırtmadığı gibi aksine korkutmuştu Leon’u. Zira bu sefer en ufak bir hatada ellerinden kayıp gideceğini biliyordu. Yaşadığı korkuyu yansıtmamaya çalışarak verdi mücadelesini ’’Aklınızı başınıza alın o ipten bir daha kimse alamaz sizi’’ diyerek yolundan döndürmeye çalıştı lakin direneceğini biliyordu. Endişe ile içini umut dolduran o gözlerin başbakana gidişini izlerken birden kendisine çekti Smyrna’yi. Onu kollarında hissettiği ilk anki tebessümünü saklamaya çalıştı yüzünde. Buluşturmadı gözlerini Hilal ile sadece o anın keyfini yaşadı. Ta ki Smyrna kollarından kurtulup tekrar tehlikenin üstüne yürüyene kadar.’’Napıyorsun sen?‘’sorusuna seni bir kere ölüme o kadar yaklaşmışken gördükten sonra bir diğerine katlanamam dercesine tuttu belinden. ’’Şimdi bana ayak uydurmaya çalışın küçük hanım.’’ dedi valsi öğretirken. Ona sevmeyi öğrettiği gibi öğretti valsi. Eğer böylesine fevri hareket edersen, eğer benim seni korumama izin vermezsen bu sefer seni bende kurtaramam dercesine tutundu beline. Ona teslim olmayıp hala gitmek isteyen Smyrna’yi biraz daha sert çekti kendine. Smyrna’nin yenilgiyi kabul etmeye başlamış gözlerinin içine bakarken ellerini usulca tutup ’’Bir kez olsun laf dinle… Bırak kendini.’’ dedi. Yuvasını bulduğunu hisseden ürkek serçe geri dönemeyeceğini bildiği halde son bir kere çırpındı avuçlarında.
 
Kral These de farkındaydı artık Hilal’in içinde verdiği savaşa.Nefesi ile ruhuna dokunurken’’Bir kez olsun bırak kendini.’’diye yineledi.Bir kez olsun bırak ki anla yan yana geldiğimizde nasıl birbirimizi tamamladığımızı, gör ruhlarımızın içinde tüten aitlik ateşini, duy kalplerimizden yükselen sevda türkülerini, her şey hallolur, sen yeter ki kendini bana bırak..dedi kahvenin kızılla harmanladığı gözleri ile onun teslim oluşunu izlerken.
 
Vals adımların zarafetle, bedenlerin asaletle buluştuğu dansların en özeli..Varlığını önemseyen ya da varlığını önemsediğin birinin kollarında ise sonsuzluğa açılan bir pencere. Sonsuz bir boşlukta sürüklenmeye başlamak. Bulunduğun hayal içinde terk gerçekliğin olması o okyanus mavisi gözler.Yolunu bulmasını sağlarken kendisine baktığında onu hayal dünyasına sürükleyen o gözlerin sahibi, şimdi kollarındayken sahip olduğu en güzel gerçekliğiydi. Her gün yeniden yaşama gücüne tutunduğu hayalleri karşısında onunla birlikte savruluyordu bu fırtınada. Tüm zarifliği ile kollarının arasında süzülürken varabilmeyi istediği kıyıların en güzelindeydi belki de Leon. İzah etmekte zorlandığı duygularından emindi artık. Ona her baktığında yüzünü aydınlatan, yıllar öncesinde unuttuğu gülümsemeyi ona hatırlatan bu gözlerin sahibine çıkacaktı bu yollar.Bu fırtınanın içinde yönünü bulmuştu…
 
En güzel gerçeklikleri müziğin bitmesi ile eş son bulmuştu. Karşısında ürkek bakışları ile ona teslim olan Hilal’e baktı uzun uzun. Baştan aşağı süzdü her ayrıntısına hayran olurcasına. Elleri ise hala avuçlarındaydı..ait olduğu yerde. Şaşkındı Hilal, önceleri bir hışımla ittiği o el ile nasıl böylesine kusursuz bir uyum içinde olabilirdi kendi elleri. Ne vakit bu uyumu bozduğu için yüreği acıya acıya çekti parmaklarını onun avucundan.Tek tek her biri kalmak istediği halde tek tek çekerek uzaklaştırdı kendini ondan. Erzurum Kongresi ile yankılanırken balo salonu Leon’un gözleri Hilal ile buluştu. Eğer fark edilirse başına neler geleceğini biliyordu.Yanında hayran hayran Mustafa Kemal’in sözlerini dinleyen Hilal’e baktı. Bakışlarındaki değişimi gördü. Vatan sevgisinin doluşunu izledi yüzüne.Sevmeyi istediği zaman nasıl tutkuyla bağlandığını gördü. Bu yüzden başbakan yardımcısının kapıları kapatıp suçluları yakalama emri verdiğinde etrafına baktı onu nasıl kurtarabileceğini düşünerek. Onu kaybetme korkusu yeniden vücudunu ele geçirmiş, paniği ses tonuna yansımıştı.Kolundan tutup gideceği yolu gösterirken Smyrna’nin ona karşı çıkması iyice panikletiyordu onu. ‘’Anlamıyor musun senden bilirler. Bak buradaki tek Türk sensin.‘’ diyordu çaresizce. Daha fazla direnmedi Hilal. Aralarındaki görünmez duvarı indirdiği bu gecede en büyük hayal kırıklığını yaşamak üzere evine doğru yola çıktı.
 
“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden 
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey’’****
 
Ne istediğini bilmeyen yaşadığı ego çatışması ve istediğini alma hırsındaki ablasının yalan sözleri yaraladı onu. Leon’un onu baloya davet edeceğini söylemesi ile indirdiği kalkanını kuşandı tekrardan.Kızgındı ona inandığı, güvendiği kendini teslim ettiği için kızgındı. Ablasına ondan ne bekliyorsun derken saydığı işgalci kuvvetlerin hareketi ile kendine nefretini kusuyordu aslında.Daha ne bekliyorsun diyordu ‘’O vicdansız, o pislik, o haysiyetsiz’’ den ne bekleyebilirdin diyordu kendine.Yaşadığı hayal kırıklığı ile ilk kez tanışıyordu Hilal..memleketi için tenini ıslatan gözyaşları ilk defa aşk için akıyordu. O gözyaşlarının değdikleri yerler kor gibi canını yakıyordu.
 
Oysa bilmiyordu gök mavisi gözlerinin birini hayata bağladığını, her güne onu uyandırdığını bilmiyordu. O gözlere bir şey olmaması için gidemediğini nöbete sadece onun için kaldığını bilmiyordu mesela. Ettikleri dans ile içinde tutunduğu umuda daha çok sarılan Kral These’nin elindeki cam kırıklarını derinleştirdiğini bilmiyordu.
 
Oysa aralarında daha güzel günlerin başlayacağını düşünerek büyük bir umutla ‘’Hayırlı sabahlar küçük hanım’’ demişti Leon. Yüzünde yeni yürümeye başlamayı öğrenmiş bir çocuğun heyecanı ile babasını sordu sesini duyabilmek için. Dünden sonra aralarına böylesine uçurumlar sokan olayı bilmiyordu Leon. Hilal’in ondan habersiz ona kırıldığını bilmiyordu. Duygularını gösterdiği için kendini kullanılmış hissettiğini ve bu yüzden onun gözlerine bakacak gücü olmadığını bilmiyordu ama ters giden bir şeyler olduğunu hissedecek kadar tanıyordu Hilal’i ‘’Bu haliniz ne o vakit?’’ dedi tereddütle. Hilal yine kalkanını kuşanıp iğnelerini batırırken içindeki umudu kaybetmiyordu Leon. Hastaneye yetişmeye çalışan genç kızın yüzünü bir dakika daha fazla görebilmek için bütün utangaçlığı ve çaresiz kaldığı anlarda boynuna giden eli yakasına dokunarak‘’Valideniz… Azize hanım nerede?‘’ diye sormuştu. Nereye gittiğini, neler yaptığını bilmek istemesinin her dakikasından haberdar olmak istemesinin cevabını elbette kibar bir şekilde almayacaktı bunu o da biliyordu ‘’Size ne muhafız mısınız başımıza?‘’ derken yakınlaştıkları o andan güç alarakona ilk gülümsemesini gösterdi.Gerçek Leon’un gülümsemesini ‘’Evet’’ dedi çocuksu sevinci ile. Aralarındaki resmiyet kalksın istiyordu bir adım yakın olup bir diyar kadar uzak durmak yormuştu onu artık. Olabilecek en tatlı şekilde latife ederken ki amacı buydu. ‘’Sizin başınıza dert açmaya çalışmanıza mani olmaya çalışmaktan ben de bıktım.’’ dedi gizli gülümsemesi ile.
 
Smyrna ise öfkeliydi. Düştüğü ikilemde kayboluyordu ‘’Size ne? Ben başıma dert açmışım açmamışım sizi ne alakadar eder? ‘’ diye sordu bu dipsiz karanlıkta savrulurken. Cama ilişti o anda gözleri.Ablasını gördü onun sözlerini hatırladı.’’Sizi ipten aldığımı unutuyorsunuz Hilal’’ dedi naifçe Leon.Onla sohbet eden adama mızrağını saplarken bir ucunu da kendine sapladı,sesi öylesine güçsüz çıktı ki ‘’Keşke almasaydınız Teğmen ‘’ derken belki Leon’dan daha fazla canı yanıyordu. Hayatının en güzel dakikalarını geçirdiği o kollar için ‘’Dün sizinle dans etmeye mecbur kalmaktansa ölmeyi yeğlerdim’’ diye mızrağı daha da derine iterken kendi yüreğini kanatmaya başlamıştı. Karşısında ikinci kez toz duman ettiği Kral These’yi gerisinde bırakıp giderken ona derman olacak şeyin yine o gözler olduğunu biliyordu. ‘’Hayır Hilal bakmayacaksın yürü.. Yürü.’’ demesi bu yüzdendi. Eğer bakarsa dayanamayacağını biliyordu. Yine gitmeyi tercih etti yüreğini elleri ile tutup gitti.
 
Canı yanıyordu, Leon’un canını yaktığından çok fazla yanıyordu. Sevda denen meretin hep can acıttığını da biliyordu lakin bilmediği bir şey vardı. İçinde umudunu kaybetmemek için elinden gelen bütün gayreti göstermeye çabalayan bir Leon olduğunu bilmiyordu. Onu öylesine sevip, öylesine içinde yaşayıp ‘’O gözlerin sahibini kimse bilmeyecek.’’derken bile yüreği yanan adamın aşkının büyüklüğünü bilmiyordu. Ama Smyrna’nin kanatacağını, acıtacağını biliyordu Leon.. Nasıl ki ‘’Seni vururdum.’’ dediği halde kopamayıp daha çok bağlandıysa ona pusulası yaptığı yolundaki çakıl taşlarını da temizleyecekti. Kollarında bir kez olsun kendini bırakan Hilal’in büyüsüne kapılmıştı bir kez önüne çıkan hiçbir engele takılmayacaktı.Belki bazen düşüp istemedikleri yaralar alacaklardı ama sonunda ulaşmayı istedikleri kıyıya varacaklardı çünkü Kral These’nin yüreğinde ‘’Hala bir umut var’’dı…
 
Fotoğraflar Twitter’dan alıntıdır.

*Vatanım Sensin-Leon
**Özdemir Asaf –Seni Saklayacağım
***Nahit Ulvi Akgün-Birisi
**** Nazım Hikmet –Seni Düşünmek
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER