Brit Marling: The OA sunumumuz 27 sayfaydı, bazı sahneleri oynayarak anlattık

Diziyi Los Angeles’da çekmeyi düşünen ikili, New York’taki ekibin ısrarı üzerine mekanlara bakmak için oraya uçmuş fakat uzun uğraşlara rağmen, hiçbir yer bulamamış. Birkaç günlük uğraştan sonra, pes etmiş bir halde öğle yemeğine çıktıklarında, Batmanglij restoranın dışında, tepelere serpiştirilmiş gibi duran evler görmüş ve gidip baktıklarında, The OA’nın geçtiği sitemsi, tuhaf yeri bulmuşlar. Brit Marling’in can verdiği karakterin hikayesini anlattığı boş bina da cabası!

Hikayeyi yazdıktan sonra, iş bunu stüdyolara, yapım şirketlerine anlatmaya geldiğinde, herkes onlara fikirlerinin çok karışık olduğunu, bunu sadeleştirmeleri gerektiğini anlatmış. Brit Marling bu süreci şöyle anlatıyor:

“Sunumumuz 27 sayfaydı ve kimse yarısından fazlasını geçemedi. Basbayağı her şeyi word belgesine yazdık ve sunum sırasında bunu insanlara oynamaya başladık. Diriliş sahnesi gibi bölümleri, bütün büyük stüdyoların başındaki insanlara oynadık.”

Bu kısımda kahkahalar kopuyor çünkü durumun saçmalığı ortada. Bu sunumlar sırasında, dans/hareket sahneleri henüz ortada olmadığından, oraları anlatarak geçmişler. Hikayeyi sunduktan sonra herkesin, bir sonraki yıl ne olacağını merak ettiğini anlatan ikili, son görüşmelerinden önce hüngür hüngür ağladıklarını anlatıyor.

“İkimiz de ağlıyorduk çünkü üç sene sonunda, birbirimizi hayal kırıklığına uğrattığımızı düşünmeye başladık. Sonra da şunun farkına vardık; insanlar bu yüzden pilot bölüm çekip, onu satmaya çalışıyorlar. Kimse bizim gibi üç sene boyunca hayal kurup, her şeyi en ince ayrıntısına kadar yazıp, yeni bir dünya yarattıktan sonra onu pazarlamaya çalışmıyor. Pilot çekseydik riskimiz minimalde kalırdı ve çok da hayal kırıklığına uğramazdık. Neyse ki şansımız yaver gitti de Netflix’i bulduk çünkü o sırada şirket de bu gibi hikayeler arıyordu ve orada kendimize bir ev bulduk.”

Netflix diziyi kaptıktan sonra, Marling ve Batmanglij üç yazar daha işe alarak bir yazarlar odası oluşturmuşlar ki toplamda beş kişi olmaları, diziyle bağlantısı nedeniyle seyircileri de düşündürüyor. Beş ay süren çekimlerin çok zorlu geçtiğini ve haftanın yedi günü çalıştıklarını söyleyen ikili, diziyi tatil dönemine hazır hale getirmek için durmak bilmeksizin çektiklerini, yazdıklarını, mekan aradıklarını, ezber yaptıklarını kısacası kendilerini paraladıklarını anlatıyorlar. Onlar için kötü, bizim için iyi bir gelişme zira Netflix’te ne çıksa anında öğüten Amerika’nın büyük bölümü gibi ben de tatil döneminde nefes almadan izledim diziyi. Bu arada, dizinin sekiz bölüm olması fikri Zal Batmanglij’den çıkmış.

“Baktım ‘True Detective’ dizisini Cary Fukunaga çekiyor ve onlar sekiz bölüm yapıyor, bu bana da iyi bir rakam gibi geldi.” Beklediğiniz havalı ve bilgilendirici cevap bu olmayabilir ama gerçekler böyle.

İkisinin de yazarken rüyalarından çok etkilendiklerini belirten Batmanglij, Marling’in son derece canlı, gerçekçi rüyaları olduğunu ve bunlardan her zaman faydalandıklarını anlatıyor. Hatta, birinci bölümün sonundaki Rusya hikayesi ve otobüsteki kaza, tamamen Marling’in rüyasından alınmış, hem de bire bir!

Marling ekliyor: “Şu anda bir şeyin farkında vardım, ‘Sound of My Voice’ filminin başı da Batmanglij’in rüyasıydı. Ben her sabah kalktığımda rüyalarımı yazarım. Hatta sanırım bir yerden sonra beynini eğitiyorsun ve iyi bir rüya gördüğünde gece yarısı olsa bile seni uyandırıyor ki hepsini unutmadan yazabilesin.”


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER