Netflix’in yeni medar-ı iftiharı ve son dönem dizileri arasındaki şahsi favorim, pek bayıldığım “The OA”, kariyerlerini uzun zamandır takip ettiğim muhteşem ikili Brit Marling ile Zal Batmanglij’in yeni eseri. Daha önce birlikte “Sound of My Voice” ve “The East” filmlerine imza atan yetenekli sinemacıların ilk dizisi “The OA”yı çıktığı anda, yılbaşı tatilini de fırsat bilerek, uyku nedir bilmeden izledim. Her zamanki gibi, ikilinin birlikte yazdığı senaryoyu Batmanglij yönetiyor, Marling de diziye adını veren karakteri canlandırıyor. Birer saatlik sekiz bölümden oluşan dizinin tamamını bir oturuşta izlemek mümkün ve tavsiye edilir!
Netflix’te son dönemde “Stranger Things” ile başlayıp, “The OA” ile devam ediyormuş gibi görünen, bilim kurgu etkisinde dram/komedi karışımı diziler, yeni bir furya başlattı gibi. Ufak tefek benzerlikler taşıyan iki diziyi de bir izlemeye başladınız mı bırakamıyorsunuz ama şahsen “The OA”nın yeri, yaratıcılarından ve daha olgun tavrından olsa gerek, gönlümde ayrı. Yıllardır kayıp olan, kör bir genç kızın, yıllar sonra gözleri açılmış halde ailesine teslim edilmesiyle başlayan hikaye, hiç beklemediğimiz yerlere doğru gidiyor ve yer yer durağanlaşsa da hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmıyor. Dizinin 4. ve 5. bölümlerinin gösterildiği özel bir davete katılan Zal Batmanglij ve Brit Marling, bir grup “geek”in sorularını yanıtlıyor ve laf lafı açadursun, bir buçuk saatten fazla bizimle takılıyorlar. Yalnız moderator baştan uyarıyor; söyleşinin başında dizinin 1-5 bölümlerinden bahsedilecek, ikinci kısmında da sekiz bölümü kapsayan genel bir konuşmaya dönecek, o yüzden dizinin tamamını izlemediyseniz ve devamını burada öğrenmek istemiyorsanız, çıkın salondan. İnsanlar gerçekten de konuşmanın ilk kısmı sona erdiğinde, üzülerek veda ediyorlar ve Brit Marling arkalarından el sallıyor, “Geldiğiniz için teşekkürler!”
Söyleşinin başında, neden bu bölümleri tercih ettikleri sorulduğunda Zal Batmanglij gülerek “Dirilme sahnesini büyük ekranda izlemek istedim, hepsi bu” diyerek sempatiklik puanlarını topluyor. Seçtikleri bölümler aslında nokta atışı çünkü hem sezon ortası, hem de yeni giren karakterin kimliği enine boyuna gösterilmiş oluyor.
Yıllar önce Georgetown Üniversitesi’nde tanışan ikili, o günden bu yana arkadaşlar. Ekonomi bölümü birinci sınıf öğrencisi Marling, Antropoloji son sınıf öğrencisi Batmanglij’in çektiği bir kısa filmi izledikten sonra yanına giderek, “Senden bir şeyler öğrenmek istiyorum” demiş ve dostlukları orada başlamış. Batmanglij, “O anda en büyük öğretmenimle tanıştığımdan habersizdim. Brit bana çok şey öğretti” diyecek kadar alçakgönüllü. İkilinin yıllar sonra bile ne kadar iyi anlaştığı ve birbirlerini her anlamda nasıl beslediği son derece aşikar.
Birlikte Los Angeles’a taşındıktan sonra, yıllarca debelendiklerini anlatan ikili, yetenekleri ve tutkuları konusunda sürekli birbirlerine destek olduklarını, bir yandan da “Kendimizi mi kandırıyoruz acaba?” diye düşünmeden edemediklerini söylüyorlar. Sırf para kazanmak amacıyla, MTV için bir reality programı çekerken, birbirlerine ilk filmleri “Sound of My Voice”un hikayesini anlatarak morallerini yüksek tutmaya çalışan Marling ve Batmanglij, sonunda oturup filmi yazmaya başlamışlar. Tabii ki bu kısmı da hiç kolay olmamış zira paraları ve bilgisayarları olmadığından, Batmanglij, gidip Apple’dan bir bilgisayar almış, (Amerika’nın uçsuz bucaksız mal geri verme politikası sağ olsun) onu tam 13 gün kullanıp, yazıları hard disk’e attıktan sonra da bilgisayarı geri verip, yenisini alarak, senaryo bitene kadar bunu tekrarlamak suretiyle ilk projelerini kör topal hayata geçirmiş. Yalnız genç yönetmen bu hikayeyi anlatma taraftarı değil zira o kadar çok yerde konusu açılmış ki Apple artık rahatsız olup, “anlatma bu hikayeyi” demiş. Ne diyelim, Amerika’da müşteri her zaman haklı.
“The OA” fikri 2012’de düşmüş akıllarına. Hikayenin nasıl başladığı sorulduğunda, Zal Btamanglij hepimizin gözüne bir damla yaş düşürüyor: “Brit, benim OA’im*, o yüzden benim için böyle başladı.”
Brit Marling de altta kalmıyor:
“Yıllar boyunca birbirimize çok destek olduk ve hayatla başa çıkmak için hikaye anlatıcılığına başladık, bu da bir şekilde işimiz haline geldi. Bu hikayeyi, bir şeyi çözmeye çalışır gibi yıllarca düşündük ve üzerinde üç sene çalıştık.”
Yazı devam ediyor..