Seyirci, reytinglere karşı

Seyirci, reytinglere karşı

'Reyting'i, belli bir programın seyirci yüzdesi hakkında daha iyi bir fikir edinmeye yarayan 'seyirci ölçümleme tekniği' olarak tanımlayabiliriz. Daha fazla düşünmeye gerek yok; biz reytingiz, reyting de biz. Biri olmadan öteki olamaz. Problem, aynı reyting sisteminin kurbanları olmaya başladığımızda ortaya çıkıyor, daha önce birçok defa olduğu gibi…

Bu yıl yine aynı soruyu kendime sordum, eminim sizin de sorduğunuz gibi: bu şekilde “ölçülmek” istiyor muyuz gerçekten? Daha da önemlisi, programlar para kazanmak için mi yapılıyor, insanları eğlendirmek için mi? Asıl sebebin para olduğunu çok önce fark ettim; ama eğer parayı getiren seyirciyse neden kimse bu konu hakkındaki görüşlerimizi dikkate almıyor?

Belki bu satırlar dünyanın her köşesindeki sıradan seyircinin temel fikrini dile getirmek için mükemmel bir fırsat olur.

Türk dizilerine ilgi duymamızın esas sebepleri onların hikayeleri ve gerçek olayları anlatımındaki farklılıkları, iyi oyunculuk performansları ve hepsinden öte hikayelerin üzerimizde yarattığı duygulardı. Daha sonra Türkiye, Türkçe, oyuncular, yazarlar ve yönetmenler de ilgimizi çekmeye başladı ve kendimizi çıkışı olmayan bir döngünün içinde bulduk.

Sanırım en büyük endişemizin izlenme oranları olduğunu söyleyebiliriz; çünkü bir günün sevinç ya da hayal kırıklığıyla mı başlayacağına onlar karar veriyor. Eskiden sadece dizileri zevk için takip ederdim. Şimdiyse zevkim yalan olmasın diye reytingleri takip ediyorum. Belki kulağa saçma geliyor, ama doğru olan bu. Çok sevdiğimiz dizilerin, eğer çok şanslıysak, ilk 10-15 bölüm tadını çıkarabiliyoruz. Sonra yayında kalma savaşı başlıyor. Diziyi kurtarmak için reytinglere bakıyoruz, yazıyoruz, yalvarıyoruz, kimi suçlayacağımızı arıyoruz, bilgi talep ediyoruz, resmi açıklama istiyoruz, dedikodulara bakıyoruz… Ve her seferinde şansımız çok yaver gitmiyor ve tüm çabalarımız boşa oluyor. Perde arkasında ne olup bittiğini bilmeden en sevdiği dizinin yeni bölümünü televizyon karşısında öylece bekleyen seyirciye bazen özeniyorum, onların sağlıklı bir hayatı var.

En iyi reytinglerin bile bazen yeterli olmaması Türk kanallarına özgü bir durum, ya da biz kuralları kendi aralarında değiştiği için yeterli olanın ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bence asıl sorun miktar ve kalite çatışmasında yaşanıyor. Pazar çok büyük, projeler herhangi bir yön belirlenmeden hayata geçiriliyor; her şey para kazandıran izlenme oranlarına, reklamlara ve sponsorlara göre hazırlanıyor ve seyirci listenin en sonuna kalıyor.

Evet, bütün gün çalışan, akşamları dinlenmek isteyen, bütün gün derslere giren, belki de hayattaki tek mutluluğu bir başkasının hayali hayatını ekranda izlemek olan seyircilerden bahsediyorum.

Günün sonunda bir dizi yayından kaldırıldığında en çok üzülen genelde seyirci oluyor.

Bu yıl kötü izlenme oranları yüzünden, -bu her ne demekse-, o kadar çok proje iptal edildi ki ekranın önündeki, arkasındaki ve karşısındaki kişilerde işlerin hiç de profesyonel bir şekilde ilerlemediği intibahı uyanıyor. Bir deli, mantığa veya kurallara aldırmaksızın paranın peşinden koşuyormuş gibi duruyor. Hikayeleri, yayın saatini, gününü, yazarları, yönetmenleri ve oyuncuları değiştirmek işe yaramazsa birkaç ana karakteri öldürüyorlar ya da haber vermeden onları diziden çıkartıyorlar. Bu epey sinir bozucu, değil mi?

Bu yüzden size soruyorum…

Türk dizileri bu kadar popülerken ve yurt dışında yaşayan ne kadar çok Türk olduğu bilinirken seyirciyi sadece Türkiye’nin belli bölgelerine ve zengin kesimlerine bakarak ölçmek ve buna dayanarak devamına karar vermek mantıklı mı? Biz yabancıların izlenme oranlarına katılmadığını ya da para kazandırmadığını biliyorum, ama hiç şüphesiz olaylara bundan daha derinlikli bakılmalı. Zengin ve eğitimli bu insanların gerçekten televizyonlarını açtığını nereden biliyorsunuz? Belki akşam yemeğine dışarı çıktılar ya da yapacak daha önemli şeyleri var, olamaz mı? Hepimiz biliyoruz ki televizyon hayatta daha az şanslı olanların eğlence aracı. Bu soruların cevapsız kalacağını biliyorum, ama en azından hangi dizilerin birkaç bölümden sonra yayından kaldırılmayacağını söylerseniz biz de ona bağlanır, izler ve aniden bitince hayal kırıklığına uğramaz, boşuna başımızı ağrıtmayız.

Total grubundaki evlerinde çok sayıda televizyon olmayan diğer izleyiciler için haftanın her akşam altı farklı program izlemek gerçekten, fiziksel olarak mümkün mü? Bu yüzden çalışmaya bir süre daha devam edin…

Birçok güzel hikaye asla anlatılmayacak, birçok iyi oyuncu hep ekrana çıkmayı bekleyip parlama imkanı bulamayacak… Bulanık sularda yüzüyor gibiyiz.

Bazen reytingleri takip edecek, kimin ne diyeceğine bakacak, yazarların o anki duygu durumlarını tahmin edecek, bir fark yaratmak için sabahın üçüne kadar Tweet atacak, bilgi almak için kanalları arayacak kadar işsiz güçsüz müyüz diye merak ediyorum. Bilmiyorum ama bu durumlar bazen bana çok acınası geliyor. Kurtarılamayacak olanı kurtarmak bizim işimiz değil, değil mi?

Evrende açlık ve savaş gibi çok daha büyük problemlerin olduğunu farkındayım. Ama yardım edin, bu zor zamanlarda en azından biraz eğlenelim.

Ben bu satırları yazarken reytingler sayılıyor, seyirci “ölçülüyor”, kararlar veriliyor… Saat çok geç oldu. Erken kalkmam, kahvemi içmem ve reytinglere bakmam lazım!


Yazının ingilizcesini okumak için TIKLAYIN

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER