Hasret..
"Bir şeyin ya da bir kişinin yokluğundan duyulan acı ve özlem duygusu.."
Kelimeyi telaffuz ederken bile,bir hüzün çöküyor insanın yüreğine sanki.. İşte biz tam 9 aydır,hatta daha uzun bir süredir,bu hüznü en acı bir şekilde hissediyoruz,her geçen gün arta arta..
AlSel..
5 harflik bir kelime nasıl olur da özlem duygusuyla bu kadar eş değer olabiliyor anlamıyorum..
AlSel.. Ali ve Selin..
Sizinle tanışmadan önce, benim hayatımda bu kadar önemli bir yere sahip olacağınızı asla tahmin edemezdim. Tıpkı sizi tanıdıktan sonra bir gün ansızın bize veda edebileceğinizi tahmin edemediğim gibi..Her güzel şey gibi,bu masalın da son bulacağını biliyordum elbette ama bu kadar çabuk olacağını hiç düşünemezdim..
Ve Evet! Biz değil, siz veda ettiniz bize..
Bir mart soğuğun da ansızın bırakıp gittiniz bizi.. Gitmek zorunda bırakıldınız.. Sakın yanlış anlamayın,sitemim size değil tabi ki..Ama sizi bizden koparan herkese,ilk gün ki gibi;kızgın ve kırgınım..
Onlara duyduğum bu yoğun duygu asla bitmeyecek! Sizi her geçen gün nasıl daha fazla özlüyorsam, onlara olan öfkem de her geçen gün daha da çok artıyor! Size yaşattıkları kötü anılar için ayrı, sizin bizimle beraber yaşayacağınız güzel ve mutlu anılara engel oldukları içinse ayrı kızgınım!
Şu an bunları okuyacağınız zaman, bana kızacağınızı biliyorum.. "Kaç aydır bizi görmüyorsun, hâla neden bahsediyorsun.." dediğinizi de biliyorum ama sizden ayrılmanın acısı hala o kadar taze ki içimdeki özlem ve öfke duygusu hiçbir şekilde azalmıyor.. Belki de onun hoyratlığıdır bu..
Ama evet! Aslında haklısınız, bu kadar ayrı kalmışken eski anıları hatırlayıp daha fazla üzülmeye gerek yok değil mi? Hem de iki elin parmağını geçmeyecek kadar mutlu olduğunuz anılar saklıyken ben de, kötü anıları hatırlatıp da gölge düşürmek istemiyorum beraberliğinize..
Tamam o zaman şu andan itibaren güzel şeylerden bahsediyoruz..
Ben değil ama siz bahsedin çünkü benim size anlatabileceğim güzel bir anım olmadı pek,bu zaman için de..
Siz yokken, elimden özlemekten başka bir şey de gelmedi açıkçası.. Bir de sizin bize emanet ettiğiniz anılara sarıldık, sürekli..
İyi ki onları bıraktınız bize acı-tatlı ne varsa, dönüp dönüp yeniden izliyoruz.. Sizin var olduğunuzun göstergesi onlar..
Çünkü bazen öyle bir an geliyor ki; "Bu kadar mükemmel olan bir çift gerçekten yok muydu acaba? Biz kendi kafamız da mı kurguladık bu özel çifti?" demeye başlıyorsun ama sonra sizinle geçirdiğimiz, daha doğrusu; sizin bizimle paylaştığınız anıları hatırlayıp, rahatlıyorum biraz olsun..
Ama size bir şey itiraf edeyim mi? Artık o anıları izlerken mutlu olamıyorum, özlemim dinmiyor.. Tam aksine daha fazla özlüyorum, daha fazla canım yanıyor..
Çünkü hiç bir zaman geri gelmeyeceğinizi biliyorum artık ve en çok canımı yakan da bu oluyor..
Hani en son sizin yeriniz olan, uçurumun kenarına gittiğiniz de "Artık denize, rüzgâra fısıldasam ne değişecek?" demiştin ya Selin Reis.. İşte ben o zaman sana çok kızmıştım biliyor musun?
Rüzgâra fısıldamanın bir şey değiştirmeyeceğini Ali'de biliyordu, orada asıl amaç senin canını yakan sebeplere ulaşmaktı..
Ama benim söylememe gerek yok ki, sen zaten bunu çok iyi biliyordun değil mi koca gözlü kız?
O yüzden kaçtın çünkü Ali'nin senin yaralarına dokunup, onları saracağını biliyordun. İyileşmek istemediğin için kaçtın..
Orası sizin aşkınızı itiraf ettiğiniz, birbirinizi iyileştirdiğiniz yerdi..
Siz hiç bir zaman iyileşmeden ayrılmamıştınız oradan, ta ki o ana kadar.
"Hani kötü anıları anlatmak yoktu?" diyorsunuz bana değil mi? Özür dilerim, amacım sizi üzmek değil.. Asla değil! Sizin üzülmeniz bu hayatta hiç istemediğim bir şey..
Ben sadece kendimi anlatmak istiyorum size, çünkü ben de kendimi o andaki Selin gibi hissediyorum, çoğu zaman..
Evet! İlk başta kızmıştım, kırılmıştım koca gözlüm sana ama şu an anlıyorum seni, hem de çok iyi anlıyorum.
Yazı devam ediyor..