Neyse efendim. Poyraz’ın ölümünden
bugüne giden yol dizinin epey bir süresini kaplamış. Arka arkaya bir sürü flashback
izledik, pek çoğu sert ve hızlı geçilmiş zira iki seneyi
geriye dönüşlerle anlatmak zahmetli bir iş. Çok zaman almasın ve asıl hikâyeye yer kalsın istenmiş muhtemelen. Yine de bana aralarındaki geçişlerin hızlı olması
nedeniyle biraz yapay geldi. Sezonun ilk birkaç bölümünü hikâyenin toparlanma gereksinimleri açısından tolere edebilirim pek tabii, burada bir sorun
yok.
Dünyanın en hüzünlü Ayşegülü.
Gelelim Poyrazcım Karayel’in İstanbul’a dönüşüne. Düğünde aniden görünmesi Ayşegül’den
tamamen bağımsızmış, ov şit. Hatta konu döndü dolaştı Eda’ya bağlandı,
ben de nasıl girecek bu kadın Poyraz’ın hayatına diyordum. Bölümde en çok eğlendiğim -hatta sanırım tek eğlendiğim- sahne Poyraz’ın kendi mezarını kazıp içine yatması, sonrasında İsa ve Ümran’la karşılaşması oldu. Bu
noktada duygu değişimleriyle bize yeniden Poyraz Karayel izlediğimizi
hatırlattı bölüm, iyi de oldu. Çünkü ne kadar
kötüye giderse gitsin (Ki şu an için böyle bir iddiada
bulunmuyorum.) ben Poyraz Karayel sevgimi
unlearn edemiyorum. Ne yaparsanız yapın izleyeceğim yani,
kaçarı yok.
Dünyanın en ölü Poyraz Karayel’i.
Bir de önümüzdeki hafta acilen Poyraz-Bahri karşılaşması istiyorum.
Ayşegül’den de Meltem’den de daha can yakıcı olacağını düşünüyorum,
umarım yanılmam çünkü bu bünye zaman zaman hüzünden besleniyor, evet. Ayşegül ve Poyraz
konusunda apayrı bir paragraf yazmak gerek; ama birbirlerini
yeterince dinlemedikleri gerekçesiyle bu
uzun yorumu haftaya bırakacağım. Sadece,
iki tarafın da baş edilemez dertleri olduğunu ve iki tarafın da
karşısındakinden diğerini anladığını duymak istediğini düşünüyorum. Ayrıca karşılaştıkları yerin hastane olması şirin bir detay idi. Ayşegül’ün sinirlenmeden önceki inkâr evresi, sonra şoku atlatmaya çalışması filan bunlar hep yerinde noktalar ama
sanki hâlâ bir yerde bir eksik var. Pek
empati kurulamayacak bir durum olmasıyla da ilişkili olabilir gerçi,
bilemiyorum. (Bu arada şimdi aklıma geldi, fragmandaki
Bahri-Despina konuşması bölümde var mıydı yahu?)

Aldanma ki şair sözü elbet yalandır.
Ayşegül’ün son anda bir ters köşeyle Çınar’a yurt dışına taşınmak istediğini söylemesi (Ben bütün iyimserliğimle Poyraz’dan
bahsedecek sandım.) kalbimi kırar gibi oldu ama nasıl olsa böyle bir şey gerçekleşmeyecek deyip
Poyraz’ın tepkisi biraz fazla mıydı acaba diye düşünmeye
geçiyorum. Kız acı çekiyor işte, onca zaman çektiğini de kendi gözlerinle gördün zaten. Ayşegül’ün ‘Yine sen haklısın değil mi? Yine sen mağdursun?’ sözleri, kusura bakılmasın ama, oldukça yerindeydi. Çiftimize acı yarıştırma merasimlerinin son bulduğu, bol bol konuşmalı
yeni sahneler diliyorum. Çünkü onlara
en çok konuşmak yakışıyor ve her şey pek bir yarım kaldı bu bölümde, daha anlatacak çok şey var.
Evet sevgili Karayel’ci, güzel
günlerde görüşmek dileğiyle.
Hoşça kal.