Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
Dünyanın en güzel
sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek
gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor
bana,
Ben artık şarkı dinlemek
değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
Nâzım Hikmet Ran
Perçemlerinin alnını
örterek gözlerinin ardındaki alevleri ortaya çıkardığı, kendinden emin,
isyankâr bir kızdan; Çiçek İnce’den dinliyoruz bu dizeleri. Karşısında ise
İstanbul’dan Çiçek’in varlık göstermeye çalıştığı küçük kasabaya yolu düşen
edebiyat hocası Doğan. İşte, hikâye bu dizelerle ve nefes alsa da yaşamayan
biri olduğunu daha ilk saniyede izleyiciye hissettiren Doğan’ın; ‘’Sen daha
önce birini sevdin mi hiç öyle? Sarılıp uyudun mu biriyle? Bunları yaşamadan
anlatmak çok zor. Çok...’’ sözleriyle başlıyor. Evet, bizi beylik dizelere,
güçlü hikâyelere ve şarkılara, ölümsüz yaşanmışlıklara gebe bırakan aşk üzerine
. Ailesinin çizdiği yaşam çizgisinde en az bir akrobat kadar kusursuz şekilde
yürüyen Çiçek’in hayatındaki en büyük heyecan ‘’Acaba annem bir değişiklik
yapıp bu sabah çemenli yumurta yerine başka bir şey yapar mı?’’ veya ‘’Bu yıl
doğum günümde annem geçmişte kendisinin kullandığı hangi objeyi bana verecek?’’
sorularının cevaplarıdır. İki sağlam kız arkadaş ve mahallenin ‘’Bizim
sevgimiz, onurumuzdur.’’ etiketini taşıyan, harbi delikanlı figürünü üstlenen
bakkalı Kudret de cabası.

Serenay Sarıkaya, Çiçek İnce ile geçmişte canlandırdığı tüm karakterleri unutturuyor.
Annesinden incili ve
çiçek motifli toka hediye aldığı 18’inci yaş günü, Nâzım Hikmet Ran’ın
dizeleriyle Çiçek’in şarkı söylemeye başladığı andır işte. O an tüm bu heyecan
olarak gördüğü insanlar ve olaylar yerini gerçek heyecana, aşka -Doğan'a duyduğu aşka- bırakır. Ancak
Çiçek’in söylediği bu şarkı hem onu ve ailesini hem de Doğan’ı uçuruma doğru
sürükler.
Bu satırları yazarken dün
akşama, filmi izlediğim ana dönmek istediğim için İkimizin Yerine’nin
ikinci fragmanını defalarca izledim. Sonuç mu? Daha hızlı atan bir kalp, hafif
buğulu gözler ve de ‘’Acaba kusur bulmak için arkeolojik kazı mı yapsam?’’
düşüncesi. Umur Turagay’ın Türk sinemasının provokatif ve aykırı örneklerinden Karışık
Pizza’sından tam 18 yıl sonra beyazperdeye döndüğü İkimizin Yerine,
işte bu hislerle sizi terk ediyor. Suskunlar sayesinde son yıllarda Türk
dizi piyasasının başına gelmiş en güzel, mucizevi kalem olarak gördüğüm Pınar
Bulut’un yazdığı senaryoyu Turagay o kadar inceden inceye örmüş ki; her bir
ilmek izleyiciyi yakalıyor. Turagay ile Bulut’un buluşması deli bir rüzgârla
savrulan o meşhur kırmızı uçurtma gibi. Önce zarif şekilde kırmızı ile gökyüzü
mavisinin raks etmesini izlersin; ardından karayel onu beklemediği anda sarsar
ve hırpalar. En nihayetinde ise hava durulur ve uçurtma gözden kaybolarak başka
insanların anılarında yer etmeye doğru yol alır.

Doldurun kadehleri, çıkarın mendilleri; 'Vazgeçtim'le geçmiş aşklara dönmeye hazır mıyız?
Tabii buradaki kırmızı
uçurtma, hikâyenin Çiçek İnce’si yani ilk filmiyle arzı endam eden Serenay
Sarıkaya. Filmdeki performansıyla ilgili bir bu kadar daha yazabilir, kendisi
için methiyeler düzebilirim. Zira fragmanda Nejat İşler’le yakaladıkları ve ‘Büyük
Patlama’ya yol açmaya müsait kimyaları ya da Zerrin Tekindor’la karşılıklı
sahnelerindeki yükselişi, Kaf Dağı’nın sadece görünen kısmı kıvamında. Serenay,
İkimizin Yerine’de şarkı söylemiyor; serenad yapıyor. Ve tabii bu
serenada eşlik edenler sayesinde en ufak bir kakafoniye yol açmadan bunu izleyiciye sunuyor. ‘
Vazgeçtim’i
söylediği o an da bu metaforun gerçeğe dönüştüğü tılsımlı anlardan biriydi.
Yazı devam ediyor..