İkimizin Yerine: Artık şarkı dinlemenin değil, söylemenin zamanı!

İkimizin Yerine: Artık şarkı dinlemenin değil, söylemenin zamanı!
Bu anı dondurup filmin tamamına yayabilir miyiz?
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
 
Nâzım Hikmet Ran
 
Perçemlerinin alnını örterek gözlerinin ardındaki alevleri ortaya çıkardığı, kendinden emin, isyankâr bir kızdan; Çiçek İnce’den dinliyoruz bu dizeleri. Karşısında ise İstanbul’dan Çiçek’in varlık göstermeye çalıştığı küçük kasabaya yolu düşen edebiyat hocası Doğan. İşte, hikâye bu dizelerle ve nefes alsa da yaşamayan biri olduğunu daha ilk saniyede izleyiciye hissettiren Doğan’ın; ‘’Sen daha önce birini sevdin mi hiç öyle? Sarılıp uyudun mu biriyle? Bunları yaşamadan anlatmak çok zor. Çok...’’ sözleriyle başlıyor. Evet, bizi beylik dizelere, güçlü hikâyelere ve şarkılara, ölümsüz yaşanmışlıklara gebe bırakan aşk üzerine . Ailesinin çizdiği yaşam çizgisinde en az bir akrobat kadar kusursuz şekilde yürüyen Çiçek’in hayatındaki en büyük heyecan ‘’Acaba annem bir değişiklik yapıp bu sabah çemenli yumurta yerine başka bir şey yapar mı?’’ veya ‘’Bu yıl doğum günümde annem geçmişte kendisinin kullandığı hangi objeyi bana verecek?’’ sorularının cevaplarıdır. İki sağlam kız arkadaş ve mahallenin ‘’Bizim sevgimiz, onurumuzdur.’’ etiketini taşıyan, harbi delikanlı figürünü üstlenen bakkalı Kudret de cabası.


Serenay Sarıkaya, Çiçek İnce ile geçmişte canlandırdığı tüm karakterleri unutturuyor.

Annesinden incili ve çiçek motifli toka hediye aldığı 18’inci yaş günü, Nâzım Hikmet Ran’ın dizeleriyle Çiçek’in şarkı söylemeye başladığı andır işte. O an tüm bu heyecan olarak gördüğü insanlar ve olaylar yerini gerçek heyecana, aşka -Doğan'a duyduğu aşka- bırakır. Ancak Çiçek’in söylediği bu şarkı hem onu ve ailesini hem de Doğan’ı uçuruma doğru sürükler.

Bu satırları yazarken dün akşama, filmi izlediğim ana dönmek istediğim için İkimizin Yerine’nin ikinci fragmanını defalarca izledim. Sonuç mu? Daha hızlı atan bir kalp, hafif buğulu gözler ve de ‘’Acaba kusur bulmak için arkeolojik kazı mı yapsam?’’ düşüncesi. Umur Turagay’ın Türk sinemasının provokatif ve aykırı örneklerinden Karışık Pizza’sından tam 18 yıl sonra beyazperdeye döndüğü İkimizin Yerine, işte bu hislerle sizi terk ediyor. Suskunlar sayesinde son yıllarda Türk dizi piyasasının başına gelmiş en güzel, mucizevi kalem olarak gördüğüm Pınar Bulut’un yazdığı senaryoyu Turagay o kadar inceden inceye örmüş ki; her bir ilmek izleyiciyi yakalıyor. Turagay ile Bulut’un buluşması deli bir rüzgârla savrulan o meşhur kırmızı uçurtma gibi. Önce zarif şekilde kırmızı ile gökyüzü mavisinin raks etmesini izlersin; ardından karayel onu beklemediği anda sarsar ve hırpalar. En nihayetinde ise hava durulur ve uçurtma gözden kaybolarak başka insanların anılarında yer etmeye doğru yol alır.


Doldurun kadehleri, çıkarın mendilleri; 'Vazgeçtim'le geçmiş aşklara dönmeye hazır mıyız?

Tabii buradaki kırmızı uçurtma, hikâyenin Çiçek İnce’si yani ilk filmiyle arzı endam eden Serenay Sarıkaya. Filmdeki performansıyla ilgili bir bu kadar daha yazabilir, kendisi için methiyeler düzebilirim. Zira fragmanda Nejat İşler’le yakaladıkları ve ‘Büyük Patlama’ya yol açmaya müsait kimyaları ya da Zerrin Tekindor’la karşılıklı sahnelerindeki yükselişi, Kaf Dağı’nın sadece görünen kısmı kıvamında. Serenay, İkimizin Yerine’de şarkı söylemiyor; serenad yapıyor. Ve tabii bu serenada eşlik edenler sayesinde en ufak bir kakafoniye  yol açmadan bunu izleyiciye sunuyor. ‘Vazgeçtim’i söylediği o an da bu metaforun gerçeğe dönüştüğü tılsımlı anlardan biriydi. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER