Biraz da Ayda Aksel asaleti ve Nevra Hanım despotluğundan bahsetmek istiyorum. ^^ Yahu çocuğun için başka hayallerin, planların vardır anlarım ama şöyle çocuk da üzülür mü hiç? Karşısındaki kadının tüm reddedişlerine rağmen umutsuzca beklemeye razı olacak kadar sevmiş, bir de üstüne üstlük anlam veremediğim bir inanç ve özgüvenle evlenme teklifi etmiş adam, sen gelip çocuğun bütün mutluluğunu engellemeye çalışıyorsun. Gerçekten hoş değil. Neredeyse Poyraz döndü diye canım sıkılacak, dört bir yandan hayallerini yıkacaksınız adamın.

Yalnız akademi hassas bir konu, dalga geçmezsek…
Poyraz bölüm sonunda çıkıp gelmemiş olsaydı, İsa-Taşkafa-Zülfikar üçlüsünün
ödev yapmak konusundaki beceriksizliğinden bahsedip
Poyraz’ı anacaktım. Şimdi olaya sadece Zülfikar’ın emperyalizm eleştirisi düzleminde bakacağım.
Keşke ilk sezondaki trafik lambaları ayarında sahneler görsek ya, böyle Poyrazvâri cümlelerle küresel eleştiri
yapmak aynı tadı vermiyor.
Unutmadan fazlasıyla
içerlemek istediğim bir konu var. Neden kimse Sema’dan bahsetmiyor yahu? Bahri Baba
neden Poyraz’a Sema’ya üzüldüğünden daha çok üzülmüş gibi davranıyor? Üstelik kadın
‘Tatile gidiyorum.’ bahanesiyle geride bir mektup bırakarak
Sefer’in mezarı başında intihar ediyor. Bu Bahri Baba için oldukça büyük bir travma değil mi? Ana noktamız neden hep Poyraz?
Sema Koral dediğimiz muhteşem kadın (Seni çok özleyeceğim
Emel Çölgeçen.) 6 yaşından beri Bahri Baba’nın yanında değil mi?
Nasıl oluyor da Poyraz’ın acısı öz kızı kabul ettiği Sema’nın acısını bastırıyor gibi görünebiliyor? Sema konusunda hepinize hâlâ çok kırgınım, öyle masanın
üzerinde duran bir fotoğrafla geçiştirilecek
konu muydu koskoca Avukat Hanım?!
Ayşegül, bu romanı çok mu seviyorsun?
İşte onu hiç yapmayacaktın Çınar. Bir de neyin rekabetiyse bu, önce çocukların ellerine renkli harfler verip evlenme teklif ediyorsun, sonra En Büyük Hazinemiz Aklımızdır’ı okuyorsun filan… Gerçi biz o sırada flashback’le 2. bölüm’e uçuyor ve İlker’in (Kaleli olanı.) sesini duyuyoruz. Sonra yine İlker’in (Bu sefer Aksum olanının.) sesinden dinliyoruz Tehlikeli Oyunlar’ı, üstelik Oğuz Atay’ın doğum gününde. Bir yerden sonra tekrar Kaleli giriyor araya, derken sahnenin dengesi bozuluyor ve Ayşegül’ü korumalı dünyasından çıkarken görüyoruz. Çok ince sahne olmuş, ellere sağlık.
Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay iş değildi Poyrazcım Karayel.
Songül beşinci bölümden beri ‘Sıkıştım kaldım bu evde, yazık değil mi bana ya?’ çizgisindeki söylemleriyle kaybeden edebiyatı yapıyor. Yani tamam haklı da olabilir pekâlâ ama sizce de sıkılmadık mı bu durumlardan? Seni gerçekten seviyor ve anlıyorum Songülcüm; ama sen de kabul et ki bir kahraman ancak bu kadar işlevsiz olabilir. Gördüğümüz üzere pek bir şirin olmuş olan Hasan Yağmur’un Sadrettin’den olmadığının anlaşıldığı gün miadın dolmuştu aslında ama yerinde sayan karakterinle evlerimize konuk olmaya ısrarla devam ediyorsun. Şimdi bir de bu avukatlık halleri, kendini Sema’yla kıyaslaman falan, dur bakalım…
Resmen bir devir kapanıyor.
Ayşegül’ün boşalan evinin yasını tutmamız gerekli mi acaba? Kentsel dönüşüme kurban verdiğimiz Poyraz Karayel apartmanıyla vedalaşmak, yeni bir hikâyeye alışmaya çalışmak zaten yeterince zor olacak. Bir de duvarında mavi bir bisikletin asılı olduğu Kalamış’taki bu şirin, bol anılı evden ayrılmak zorunda kalmayalım istiyorum.
Mısır örgüsü derin anlamlar içerirken
62. bölümü düğünle kapamıştık, 63’ü de yine bir düğünle bitiriyoruz. Ümran - Taşkafa’dan sonra Ayşegül - Çınar. Daha nelere şahit olacağız bakalım? Üstelik Poyraz’ı da en son düğünde görmüştük, yine bir düğünde çıktı karşımıza, imzalar atıldıktan takribi on dakika sonra.
Yine mi keder? Ama artık yeter. Ayşegül ve Bahri konuşması bölümün en sevdiğim sahnelerindendi. Poyraz’ın geleceğinden habersizken Ayşegül vazgeçecek diye düşünüyordum; ama şimdilik, Ayşegül’ün evlenmiş olması hikâyenin devamı açısından önem teşkil ediyor sanırım. En büyük derdimiz bu olsun diyor, Poyraz’ın gizemli hayata dönüşünün altında yatan her şeyi ayrıntılarıyla öğrenmek istiyor ve bu konuda derin bir merak ve heyecan duyuyorum.
Bakalım neler olacak? Haftaya görüşürüz Karayel’ci!