Peeek sevgili Poyraz Karayel’ci, nasıl, keyifler yerinde di mi? ^^
Öncelikle merhabalar. Üç aylık, fazlasıyla olaylı, bir o kadar sıkıntılı bir yaz dönemi bıraktık geride. Hatta ‘Hadi başladı, yok başlayacak.’ diye diye sonbaharın yarısını da bitirdik. Zaman geçti; hangi ara, nasıl oldu bilmiyorum ama Poyraz Karayel’in üçüncü sezonunun ilk bölümünü de bu akşam izlemiş bulunduk. Bir baktık timeline’ımız klasik çarşamba hallerine geri dönmüş, sosyal medya gündem dinlememiş falan filan.
Bütün bir bölüm boyunca ‘Ah oradan mı çıkar, yok şu tarafa odaklanayım’. diyerek kıyıda köşede aramadığım detay kalmamış olmasına rağmen, son sahnede gelecek plot twist’i o kadar beklemiyordum ki, mecburen şaşırdım. Poyraz’ın ölmeyeceğine inancım tamdı tam olmasına da, bu gerçekle bu kadar erken karşılaşmayı da beklemiyordum doğrusu. O nedenle, sadece ummadığım şekilde ters köşeye gelmem dolayısıyla bile sevdim ben bölümü.
Fakat işin can sıkıcı tarafı, şimdi ‘E Sinan’ın dönmesi gerekecek. Poyraz yaşamıyorsa da dönemez ki, kiminle kalacak, ehehe.’ ve benzeri dâhice öngörülerimi sizlerle paylaşamayacak olmam. Neyse. Aylardır, Poyraz’ın öldüğüne inanmış tüm çevreme ahkâm kestikten sonra haksız çıkmış olmadım en azından. Ara sıra herkes gibi ‘Acaba?’ demiş olsam da, eninde sonunda Poyraz’a kavuşacağımıza inanarak geçirdim ayrı kaldığımız süreyi. Beklediğimden çok daha çabuk karşılaştık İlker Kaleli’yle. Jenerikte adını görmediğimizde en azından 63. bölüm dakikaları içinde Poyraz’sız olmayı da göze almıştım ben hâlbuki. Gerçekten beklediğimden çok daha erken kavuştuk Poyraz’a. Bu sahte ölümün ekmeğini on bölüm yemediğiniz için çok teşekkürler sayın senaristler; yine de üç - beş bölüm merakta bıraksaydınız da kızmayacaktım bakın.
Yeni sezon için hazırlanmış ‘Yeni Başlayanlar İçin Poyraz Karayel’in bir kısmını izledim. Hikâye anlatıcısının Ayşegül olması dikkate değer bir detaydı. Bu vesileyle sezon özetleyen kolaj bölümlerin başarısının da altını çizmiş olayım hatta. Ne kadar yenilikçi olduğu konusunda fikrim yok fakat bölüm için özel subjektif narrative yazılması bile işe ne kadar değer verildiğini gösteriyor.
Bölümün de Ayşegül’ün narration’ıyla başlamasını sevdim. İkinci sezonun ilk bölümü de yanlış hatırlamıyorsam aynı şekilde Poyraz’ın anlatımıyla başlamıştı. Önemsiz görünen güzel detaylar bunlar. Zira hüznü bile özlettirebilen bir adam Ethem Özışık.
Durdular, baktılar, sonra beraber ağladık.Bu kız delirdi galiba dediler. Delirseydim, her şey çok daha kolay olacaktı.
Ama o kadar çok acı çekiyordum
ki, deliremedim.
Poyraz öldükten 14 ay, 6 gün, 22 dakika ve 43 saniye sonra ilk defa gülümsedim. Açık söyleyeyim, Meltem abisinin öldüğünü inkâr edip dururken ikinci Ayşegül’ün romantik laflarla ‘Hayat devam ediyor.’ felsefesini benimsemeye çalışmasına biraz kırıldım. Gerçi kefeni açılıp gözleri önünde gömülen adamın yaşadığına nasıl ihtimal vermiyorsun diyerek kadını suçlamak da yersiz aslında. Meltem’in bu inancı nereden geliyordu, sadece his miydi yoksa bildiği şeyler de var mıydı, bunu sorgulamak gerek. Yine de hayata tutunman gerektiğini anladığın ânın ‘O kazada ölmememin bir anlamı olmalı.’ sığlığından ötede olmasını tercih ederdim Ayşegülcüm, kusura bakma.

Post-modern yalanlar: Ayşegül version
Çınar sempatik bir adam. Ayşegül’le hiç yakışmamış olmaları başka bir konu; ama İlker Aksum’u role yakıştırdım. Zengin ailede yetişmiş idealist evlat havaları hoşuma gitti. Poyraz’dan çok daha makul bir sevgili olacağı da su götürmez aslında da, oralara hiç girmeyelim. Zira Poyraz zamansız gelişiyle gözlerimden kalpler fışkırmasına neden oldu, hatırlayıp seviniyorum.
Yazı devam ediyor.