Kiralık Aşk: Aşk bir delilik halidir

“Deli gibi değil gayet aklı başında seviyorum seni”
-Sabahattin Ali
 
Seni önce var olmayan bir Defne'ye aşık ettiler. Çantasında Sabahattin Ali ve Sait Faik kitapları olan, telefon melodisi Rossini olacak kadar tesadüflerle süslediler karşılaşmanızı. Oysa bunlara gerek dahi yoktu, Defne senin daha ilk andan itibaren dikkatini çekmişti. Çarşamba cadısı saçları, sana karşı koyuşu, hırçın ve itaat etmeyişi ile oldukça dikkat çekiciydi. Senin için sonradan telefon melodisinin bir anlamı kalmamıştı, çünkü sen de biliyordun evde çalan operayı tanıyamadığında aslında Defne'nin öyle birisi olmadığını ama bunun peşine dahi düşmedin, çünkü bu yalanı sevmiştin. İnanması zevkli bir yalandı hem mahallede arıza Defo olabilen, hem de stilettolarının üzerinde onunla şarap tatmaya gidecek bir kadının var olması. Defne mızıkçılık yapıp bu oyunu oynamamak istediğinde ise canın yanmıştı. Defne sana ağır gelen bir şeylerden bahsediyordu hep, sense bir türlü anlayamıyordun senin dünyanda olan nelerin ona ağır gelebiliceğini.
 
Sen ki -belki kimseler duymadı ama- ilk evlenme teklifini bile bu farklı bünyelerin insanı olmanızdan ötürü yapmıştın. Duyduğum en güzel, en yalın ilanı aşktı. O seni bir başka dünyaya iterken, sen onun için ‘geç kalkıp, birlikte kahvaltı’ yapmanın yollarını arıyordun. Yuvanı da bir beton yığınından ziyade, onun kalbine yakın sol omuzunda kuruyordun. Sanki onu hep kaybedeceğini bile bile..
 
Aslında kimse senin kalbini de kazanmaya çalışmadı, Defne oyuna başlarken Sinan'a aşık, daha beteriyse ona hayrandı. Sense daha ilk günden ona aşık olmuştun bile. Onu öptükten sonra ki sersemleyişinden tut, ilk gününüzü birlikte geçirdikten sonra ona sabahları nereye gittiğinin hesabını verecek kadar aşıktın. Sen aslında gerçek bir şeyleri bu güzel yalanda bulduğuna inanmak istemiştin. 
 
Ona sen güvendin ve bu istekli güven seni tanıyan herkesi şaşırtacak kadar erkendi. Sadri Usta'ya hep bizzat gidip görüşmelerini yalnız yaparken, hiç kimseye güvenip ona göndermezken sen tuttun yeni kreasyonunun yıldızı olan ayakkabı modelini almak için Defne'yi gönderdin. Daha üçüncü bölümdü ve sen ona herkesten daha çok güvenmek istiyordun. Belki de seni en iyi tanıyan adama onu gösterme biçimiydi bu, bak kime aşık oluyorum..sen ne diyorsun deme biçimi. Ömer'in Defnesi olduğunu düşünüp sonrasında "değilmiş usta, Ömer'in Defnesi olmak istemiyormuş" diye hayal kırıklığına uğrarken dahi ondan çok kendine kızgındın.

Bu yüzden elinde hiç bir kanıt olmamasına rağmen onun masum olduğuna inanmak isteyişinden “özür dilemiş” ona “gitme” demiştin. Bir düşündüm de ne çok özür diledin şu kısacık zaman diliminde. Oysa sana gururlu ve kibirli diyorlardı, ama sen daha elinde kanıt dahi olmadığı halde bu erdemli davranışı sergilemekten kaçınmamıştın. Özür dilemek elbette erdemli insanlara mahsustur, ama haksız (!) olan özür dilediğinde bu doğrudur. Haklıyken özür dilemesi bir insanı olduğundan daha yüce kılmaz, aksine karşısındakini daha beter ezer. Döndüğünden beri herkesten özür diliyorsun, sebebini düşünüyorum..ve tüm özürlerin ‘sen’ olduğun için dileniyor. Sen olmak özür dilenecek bir şey değilken üstelik.

Daha hiç kimseden bu olan bitenden ötürü bir af dileyiş duymamışken üstelik dinlediğimiz bahanelerle, ne büyük bir adaletsiz değil mi? Oysa senin o “dik duruşun”un ardında koca bir kalbin olduğunu görenler, neden o kalbi yeniden kazanmayı hiç denemediler? Aşkı, aileyi, dostluğu seçeceğine neden güvenmediler? Sen yine hepsini haksız çıkartıp tam da bunları seçtin. Kalbin koskocaman ve yaptığın o tablodaki gibi bir sürü yara bere içinde.


Ve neden? Gittiğin için. Sadece gittiğin için.
 
Sana mütemadiyen kızdılar ama sen o dağ evinde "seni asla bırakmayacağım" derken ciddiydin ve bunu defalarca kanıtladın. Unuttukları bir şey vardı o sözleri duyduktan sonra giden oydu. Sonrasında kaç defa gitti sen saydın mı? İlk gidişi dağ evindeki terk edişi bile değildi üstelik. Seni ilk olarak mahalleye gelip ilanı aşk edecekken ilk istifası ile terk etmişti, geri dönüşü ise Sinana asistan oluşuydu. Ne çok canın yanmıştı hatırlıyorum. Canın yandıkça canını yakmak istemiş, ama yine kendi canını yakmanla kalmıştın.

Tüm cesaretini toparlayıp ‘gitme kal lütfen’ dediğinde Sinan'ın sevdiğin kadını kalmaya ikna ettiğini duymanla yine acını içine gömmüş, buna bile razı gelmiştin. “Yordum mu seni?” demiştin yine kendinde ararken suçu, nereden bilebilirdik kendini suçlamaların taa o zaman başlayacağını? Seninle kaldığı günlerin birinde koltukta sarmaş dolaş sabah keyfi yaparken bir sabah sana Defne "küçüklükten beri bir yaramazlık yaptığında ortadan kaybolduğunu” söylemişti, sense gülümsemiştin bunun ne kadar doğru olduğunu bile bile. Roma'da Sinan’a “o olsaydı beni terk etmezdi” derken bu yalana inanmak için ne kadar çabaladın? Gittiği her seferinde dönüşü Neriman'a olan borcu yüzündendi aldanma, zaten ilk fırsatta Manisa'ya gitmedi mi her şeyi bırakıp? Yine onun ardından giden sen değil miydin?
 
Sendin.
 
Geriye dönen hep sen oldun zaten... Hep. 
 
Sana söyledim, sen aşık, ve aşık kalmak isteyen bir adamsın çünkü. İlk bölümden beri istediğin şey hiç bu düşünceden sapmadı. Kendine söylediğin onca yalandan yine de doğru çıkan tek şey buydu.
 
Gittin hep… Sırf geri dönebilmek için.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER