Cafe Society: Woody Allen bildiğiniz gibi

Cafe Society: Woody Allen bildiğiniz gibi
Cafe Society Woody Allen’ın 47. filmi. Artık 80 yaşında olan sinemanın yaşayan efsanesi Allen enerjisinden hiçbir şey kaybetmeden üretmeye devam ediyor. Kendi dilini; “Woody Allen sineması” diyebileceğimiz son derece özel bir tarzı oluşturmuş olan Allen çektiği her filmle Hollywood ortalamasının üzerinde kalıyor, onun filmlerini kendi içlerinde değerlendirmek, birbiriyle kıyaslamak zorunda kalıyoruz. 69. Cannes Film Festivali’nin açılışını yapmış olan son filmi Cafe Society bugün gösterime girip seyirciyle buluşacak nihayet. Allen filmografisinde üst sıralara yerleşmeyecek olsa da yine çok özenle yazılmış ve yönetilmiş, hınzır, deyim yerindeyse “güzel” görünen bir fim var karşımızda.

Allen Cafe Society’de bizi Los Angeles’a, sinemanın kalbine; Hollywood’a götürüyor. Hollywood’un altın çağının başlangıcına, 1930’lara gidiyoruz. Stüdyoların büyümeye başladığı, starların bir bir sahneye çıkmaya başladığı şaşaalı günler. New Yorklu Bobby Dorfman babasının kuyumcu dükkanında çalışmaktan sıkılmış bir genç. Hollywood’da bir menejerlik ajansı yöneten dayısı Phil Stern’ün yanına gidiyor. Davulun uzaktan hoş gelen sesine kapılan Bobby, orada kendine bir iş bulup yeni bir yaşam kuracağına inanır. Dayısının güzel sekreteriyle şehri keşfetmeye çıkan Bobby, hem aşkın hem de Hollywood’un büyüsünün kucağına düşer. Ancak sevgilisi Vonnie, dayısı Phil ve kendisi arasında yaşanan bu kırılgan aşk hikayesi şevkini kıracak ve onu ilk göz ağrısı New York’a dönmeye mecbur bırakacaktır. New York’a döndüğünde gangaster abisinin işlettiği gece klubünde çalışmaya başlar Bobby. Hollywood’da istediğini bulamamışken New York’un gece hayatının tam merkezine yerleşir. Zenginler, politikacılar, bohemler derken kendine güçlü bir çevre yapar. Üstelik kendine çok güzel bir eş de bulur. Her şey yolunda giderken dayısı Phil’le evlenmiş olan Vonnie’nin çıkıp gelmesi ortalığı karıştıracak ve hayatı, kadınları ve şehirleri arasında seçimler yapmak zorunda kalan Bobby’yi zorlayacaktır.


Kumcunun fakir oğlunun patronluğa uzanan hikayesi

Woody Allen’ı büyülü kılan ne varsa Cafe Society’de bulmak mümkün. Son derece sıradan diyebileceğimiz kahramanları ve onların hikayelerini alıp kıvrak zekası, hepimizi her zaman gülümsetmeyi başaran hınzırlığı ve ruhlarımıza tuttuğu aynayla karşımıza getiren yaşlı kurt tüm alameti farikalarını sunuyor yine seyirciye. Bobby Dorfman, Yahudi ailesi, sürekli birbirini yiyen anne-babası, mafya olan abisi, komünist bir üniversite hocasıyla evli ablası; hepsi tipik birer Allen kahramanı ve gerek birbirleriyle olan ilişkileriyle gerekse tadına doyulmaz diyaloglarla seyirciyi yer yer gülmekten kırıp geçiriyorlar yer yerse derin düşüncelere sürüklüyorlar. Kendisi de bir Yahudi olan Allen sinema tarihinin en güzel ve komik Yahudi şakalarını yazan insan desek abartmış olmayız herhalde. Özellikle Bobby’nin anne ve babası arasında geçen konuşmalar inanılmaz komik. Filmin bir yerinde geçen “Hayat sadist bir senaristin elinden çıkmış bir komedidir.” cümlesi Allen’ın kendisine yazdığı çok açık bir sözken kendini tanıtan bir sinemacının “Beni tanımamanız normal, Oscar da kazandım ama bir senaristim.” lafı da aslında tm filmlerin bel kemiği olan ama hep görmezden gelinen ve ikinci plana atılan metin yazımının önemine yine Allen tarafından yapılan bir atıf.

Yazı devam ediyor...


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER