Bu Tarz Bizim

Bu Tarz Bizim
Sunucu Öykü Serter ve jüri üyeleri Nur Yerlitaş, Kemal Doğulu, İvana Sert, Uğurkan Erez
Show TV, ‘Yemekteyiz’den sonra yeni bir fenomene imza attı: Bu Tarz Benim. BBC’de (dublajsız) belgesel arayanların bile bir şekilde ‘denk’ geldiği bu yapımı ben başladığından beri büyük bir ilgiyle takip ediyorum (Nur’a çok haksızlık yapılıyor.)
 
Tümü kadınlardan oluşan 13 yarışmacı her gün farklı bir ‘kombin’le jürinin karşısına çıkarken bir de konsept uyduruyorlar. Yani o gün neye göre giyindiklerini anlatıyorlar. İtalya’da bir drink almaya giden de var, arkadaşının doğum gününe arkadaşından daha güzel olmak ihtirasıyla giden de. Bunların hepsi ‘mış’ gibi. Yani kızlardan biri çıkıp ‘Ben bugün köylü güzeli oldum ve bu kombinimle süt sağmaya gidiyorum’ dese oluru var. İvana Sert, Nur Yerlitaş ve Kemal Doğulu’dan oluşan jürimiz de, baş parmaklarını havaya dikeltmek suretiyle yarışmacının tarz olduğuna ya da baş parmağı yere çevirmek suretiyle tarz olmadığına karar veriyorlar. Üç jüriden de ‘tarzsın’ okeyini duyan yarışmacı yıldız alırken, tarz değilsin denen yarışmacı arenada aslanlara atılacakmışcasına mutsuz, yerine gidip oturuyor. Hafta sonunda bir ‘Gala’ gecesi yapılıyor ve üç yıldız almış yarışmacılar taç takıp (çünkü prenseslik bunu gerektirir) dokunulmaz olurken diğerleri de elenme heyecanı yaşıyorlar.
 
Elbette, yarışma bu yukarıda anlattıklarımdan ibaret değil. Aynı Yemekteyiz’in yemekle ilgisinin olmaması gibi bu yapımın da tarzla falan pek alakası yok. Show TV'nin hayata geçirdikleri konseptleri bir noktada böylesi çıldırtmaları gerçekten takdir edilesi. Her şey normal normal gidebilecek, ayakkabı etek kombini konuşulabilecekken bir noktada olay kopuyor ve insan kendini ağzından salyalar akıtırken, aşırı iyi bir takım kavgalar izlerken buluyor.
 
Yine Yemekteyiz’deki gibi hayal gücüyle yoğrulmuş yorumlar havalarda uçuşuyor. Jüri bazı kızları azarlıyor, bazılarına torpil geçiyor, bazı kızlar gülüyor, bazı kızlar ağlıyor. İki saati aşkın sürede bir harala güreledir gidiyor. Kızlar gruplaşıp birbirlerine cephe alıyor, ‘Senden nefret ediyorum!’ diye haykırırken dışlanan kızlar yalnızları oynuyor. (Oynuyor derken mecazi anlamda değil, baya oryantal yapıyorlar.)
 
Sadece jüri değil, kızlar da birbirlerinin giydiklerine yorum yaptıkları için (ki bu fikri kim bulduysa gerçek bir deha) paça boyundan girip aile terbiyesinden çıkan hipnotize edici tartışmalar izliyoruz. Biri Bizi Gözetliyor’dan beri bu işin piri olan kıdemli sunucu Öykü Serter de; kah yanında duran yarışmacıya kaş göz yaparak azar ve ayar kayıyor, kah ‘ama neden kırgınsın, bize biraz daha anlat DAHA DA’ diyerek gıybetin ateşini harlıyor.
 
Bütün bunları izlemek beni nedense çok sakinleştiriyor. Sanki deliliğimize yakışan bir kılıf bulunmuş gibime geliyor, bir gülme geliyor. Saçmalıklarımız normalize edilmiş gibi bir hisse kapılıyorum. Sanki dünya yansa bize bir şey olmayacak, önemli olan Ayşegül’ün stilettoları. Herkes herkesi zaten en çalışmadığı yerden sorarak yargılayıp duruyor. Kimse kimseyi zaten dinlemiyor. Habire de gülüyoruz. Bazen de ağlıyoruz. Gruplaşıp bazısını yalnız bırakıyoruz. Sonra onunla barışıp diğerine küsüyoruz.
 
Bu Tarz Benim’i sosyal psikoloji açısından değerlendirmek yarışmanın kendisinden bile abes ama Mustafa Topaloğlu’nun konuk jüri olduğu bir tarz yarışması da biraz aklın sınırlarını zorluyor. İnsanın içini izlerken deliryum bir neşe kaplıyor.
 
‘İnanıyorum çünkü saçma.’ cümlesini ‘İzliyorum, çünkü saçma’ya evirip ağlanacak halimize gülerken akabinde gülünecek halimize de ağlıyorum. Biz bu kombinle nereye gidiyoruz, onu da hiç bilmiyorum.
 
 
 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER