Nice senelere Kiralık Aşk

Nice senelere Kiralık Aşk
Zaman bu hayattaki en kıymetli, en satın alınamaz şeydir derler. Bazen lafta kalsa da, klişe olarak kullansak da bu cümleleri; idrak etmek gerekir. Evet, zaman bu hayattaki en kıymetli, en satın alınamaz şeydir. Bir sene önce, tam da bugün tanıştım Kiralık Aşk'la. Bir küçük Defne ve Ömer'i o an teğet geçen ama bizi delip de geçen kırmızı kapı meselesine de vuruldum. O kırmızı kapı, Ömer'in evini ne kadar zengin gösteriyor bilmiyorum, belki Nihan bilahare anlatır. Ama şunu biliyorum, ilk bölümün sonunda, kırmızı kapının önündeki belki otuz saniyelik sahne, bana şu an bu satırları yazdırıyor. Defne ve Ömer'in ekrandaki diğer çiftlerden ayrı olduğu kanaatine vardığım, anneme "İzledin mi? İzlesene. Bak tekrarını veriyorlar yine. Ay anne dur değiştirme!" diye, tüm hafta direttiğim, annemin de zaten kanal değiştirmeye niyeti olmadığı, o ilk bölümden çok etkilenmiştim. Öyle ki, son sahneden aldığım elektrikle, tüm bölümü her izlediğimde bambaşka şeyler keşfediyordum sanki. 

Sonra tuhaf bir şey oldu. İkinci bölüm'ü daha çok sevdim, üçüncü bölüm'ü daha da çok sevdim... Derken, bir baktım, her geçen bölüm, benim içimde kendi çıtasını daha da yükseğe taşıyordu Kiralık Aşk. Yaza yeni girmiştik, tatildeydim. İstanbul içinde, evinden iki buçuk saat uzaklıktaki bir semtte okumak ne demektir, bilen varsa ya da hayal edebilen beni anlar. Sosyalleşmeye ihtiyacım vardı, hele cuma akşamları demek, eve geç girmek demekti benim için. Mevsim yazdı, cuma akşamı evde oturmak ne demekti? 23 yaşındayım, en çok ben insan içine karışmalıydım. Ama öyle olmadı. 7. Bölüm'ü, internetten izlemek zorunda kaldığımı hatırlıyorum mesela, annem izlerken spoiler yememek için eve Kiralık Aşk bittikten sonra gitmiştim. Annem sağ olsun, ben eve girer girmez; "Ömer, Defne'nin hislerini anladı sonunda." diyerek, hevesimi kursağımda bırakmış ve cuma akşamları evden çıkılmayacağı kanaatine varmam konusunda çok yardımcı olmuştu. 

Sonra, şehir dışına kuzenime gittim bir perşembe. Ertesi gün, 12. bölüm yayınlanacaktı. Ben, kuzenimi bu diziye kesin başlatırım diye düşünürken, "Yarın benim dizim var yalnız" diye ön uyarıda bulundu. Evet, Kiralık Aşk'tan bahsediyordu. Yazın sıcağında, yazlık mekanda, bir cuma akşamı hobisi olarak Kiralık Aşk izliyorduk. Üstelik; "Hadi bir daha izleyelim." diye bütün haftamıza yayıyorduk Kiralık Aşk'ı. Hayattan konuşmaya başlayıp, nasıl olduğunu anlamadığım bir biçimde Defne ve Ömer'den çıkıyorduk. 

14. Bölüm'ü kuzenim ve 6 yaşındaki yeğenimle beraber izlerken, hüngür hüngür ağladığımı biliyorum, ama ne ağlamak! Sanırsınız ki, Defne bizi terketmiş. Sanırsınız ki Neriman bize git demiş. Aynen öyle bir ağlamak ya da bizim başımıza gelse ancak bu kadar ağlardık! Ama 6 yaşındaki yeğenime "Sen neden ağlıyorsun?" dediğimde, "Sinan'a çok üzüldüm, Defne'yle beraber olamayacak şimdi." demesiyle, kahkaha atmaya başlamıştım. Bakış açısı önemli. ^^

Derken bölümler birbirini kovaladı, bir bakmışım ki Kiralık Aşk'ın, ciddi ciddi sürekli izleyicisi olmuşum. Bunu şimdi fark ediyorum. O zamanlar, koca bir yazı geride bırakmışım da kış gelmiş bile. Annemle salonda oturup o laptopta, ben telefonumda; açıp açıp eski bölümleri izlediğimizi biliyorum. Ve anneme bugün bile sorsanız, benden daha iyi bir izleyicidir, Kiralık Aşk'ı benden daha çok sever ve en çok da o izlemiştir. Kendisi de tam bir Defne'cidir. Hatta ilk, Kiralık Aşk (29. Bölüm ) yorumumum linkini gönderdiğimde, "Güzel yazı ama senin kafa yapın tam bir Ömer'ci. Katılmıyorum yani. Kim yazmış?" diye mesaj atmıştı. Yerin dibindeyim o sıralarda, yazının altında Dilara Pamuk da yazıyordu halbuki. 

22 haftadır Kiralık Aşk yazıyorum. Aralıksız yazıyorum. Kendini yazmaya adamış bir insan için bu tarifi imkansız bir gurur. Konuşmalara da doyamam ama yazmayı daha çok seviyorum, ömrümün sonuna kadar da bir şeyler yazmak istiyorum. Ömrümün sonuna kadar yazabileceğime de Kiralık Aşk'la "tekrar" inandım.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER