Sema hakkında konuşmalıyız.

Sema hakkında konuşmalıyız.
Diziyi izlemeyi ve yorumlamayı 46. bölüm itibariyle bıraktığımı bilenler biliyor. Ama tabii sosyal medya sağolsun, televizyon işini farklı bir boyuta getirdiği, izleyiciyi de neredeyse interaktif bir şekilde seyir tecrübesine dahil ettiği için, oturup minimum iki saatimi vermesem de, önüme düşen bir tweet’ten, bir caps’ten, bir entry’den, DM’den haber veren bir arkadaştan, yahut merakıma yenilip tıkladığım bir kısa videodan birtakım gelişmeleri öğrenebiliyorum hâlâ.


Böylesi aşk-nefret ilişkisi yaşadığım başka bir televizyon işi olmamıştı sanırım. Çok bozduğu, bir yerden sonra bozmaz dedikleri halde yine bozduğu söylenen Lost’a edilen küfürlere rağmen o diziyi bile iyi hislerle anan bir insanım, evet gerçekten çok bozduğu halde. Ama bu diziyi ve bazı karakterlerini kurgu olduklarını bile bile öyle benimsemişim ki, duyduklarım karşısında duygusal davranmaktan kendimi alamıyor, geldikleri vaziyeti uzaktan da olsa görünce bildiğin üzülüyorum, kendisini sevdiren yanlarına ihanet içinde adımlar attıklarını öğrenmiş olmak belli bir geçmişimizin (eski sevgili yahut bir zamanlar çok iyi olup bir sebepten yollarının ayrıldığı arkadaş gibi düşün) olduğu bu kurgu yapıma öfke duymama neden oluyor ister istemez.


Genel olarak dizinin gidişatı, karakterlerin dönüşüm adına sürekli kendilerini sevenlerin aklıyla ve duygularıyla dalga geçer gibi kendi eksenleri etrafında döndürülüp maymuna çevrilmesi filan çok da umrumda değil aslında, zaten beklediğim bir şeydi, izleyenin bileceği iş.  Amaç reytingse, olumsuz da olsa tepki alması hiç tepki almamasından iyidir gibi bir anlayışla hareket ediliyorsa zaten naifliğini ve ruhunu kaybetmiş diziden eskisi gibi samimi mesajlar vermesini filan beklemek manasız (belki böyle bir yazı yazılmasına sebep olmak bile ilgi çekmesi açısından iyidir reyting dünyasında).


Bıraktığım noktada merak ettiğim tek şey dizideki en sevdiğim karakter olan Sema’nın akıbetiydi, onun da kısa zamanda olmayacak işler yapan, bize anlatılan karakterden asla beklemeyeceğimiz aksiyonlara girişen, sevdiğimiz Sema’nın taban tabana zıttı olan bir kadına çevrilmiş olduğunu üzülerek öğrendim. Ancak beni asıl sinirlendiren ve dahi yazma ihtiyacı hissettiren konu, Sema karakteri üzerinden, ülkemizde hâlâ insanların en çok kullandığı iletişim aracı olan televizyonda kadına reva görülen muamele, ataerkil kafayla yazılan diğer birçok yerli dizinin aksine bir erkek olmadan da kendini tanımlayabilen, aldığı eğitim, kültür, terbiye, yaptığı iş ne olursa olsun bir noktada işlerini kadınlığını kullanarak yürütmek mecburiyetinde bırakılan kadın karakterlere inat, aklıyla, zekâsıyla, yeteneğiyle ve de daha güzeli kadınlığını, feminenliğini, güzelliğini kaybetmeden hem de en acımasızından bir erkekler dünyasında her durumda ayakta kalmayı başaran kadınları olan dizide (dizilerdeki cinsiyet rolleri konusuna değinmek için Poyraz Karayel’in seçildiği bir doktora tezi çalışmasının mevcut olduğunu bile biliyorum), dizinin diğer kadınları ne durumda bilmiyorum ama,  Sema gibi idol olabilecek mükemmelikteki bir karakterle birlikte genel olarak kadın cinsine edilen hakarettir. Twitter’da binlerce takipçisi olan bir feno filan olmadığımdan ranini’nin verdiği yetkiye dayanarak, en azından bu diziyi izleyenlere belki ulaşır düşüncesiyle bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum müsaadenizle.


Bu ülkede kadın olarak zaten her gün bizi bizden daha çok düşünüp kıyafetimizden en mahremimize kadar her şeyimize karışan erkekler, yeri geldiğinde analık üzerinden en kutsal varlık diye sözde övgüler yağdırdıkları kadınları, ikide bir ortaya attıkları çirkin ve kırıcı laflarla kendi pis oyunlarına alet eden siyasiler, güya en iyi okullarda okumuş, doktoralar yapmış, dünyayı görmüş, sözde modern ama zihniyetini hiç değiştirme ihtiyacı hissetmemiş iş/okul arkadaşları, mobbing yaptığının farkında bile olmadan mobbing yapan üstler/patronlar ve belki onlardan daha çok sinirlendiğim ve anlayamadığım, özgürlüğü için mücadele etmek yerine kolayı seçip erkeğe köle olan, kendi varlığını yok sayan, kendisine hakaret edildiğini bile anlamaktan aciz durumdaki kadınlar yüzünden sürekli örseleniyor, öfkeleniyor ve utanıyoruz. Çok daha vahim olarak, giderek daha çok sayıda taciz ediliyor, tecavüz ediliyor, öldürülüyoruz.


Bi’ Sema’dan buralara nasıl geldin, abarttın sen de diyebilirsiniz. Ama inanın ki hepsi aynı düşünce yapısının sonuçları. Kadını güçsüz, aciz, vücudundan ve cinselliğinden başka güveneceği bir şey olmayan, kendi ayakları üstünde durmak için, kimseye minnet etmemek için çalışması, çabalaması, okuması, dil öğrenmesi, hobiler edinmesi, kendini geliştirmesi gereksiz, kendi istediği adamı sevip, sevilip, sevişip çocuk yapması ya da yapmaması kararı elinden alınmış hale sokmak isteyen düşünceye destek veren en ufak davranış beni sinirlendirir. Hele kadını sadece erkeğin hazzı için yaratılmış olarak gören zihniyete, karakteri, duruşu, hâl ve hareketleriyle kaç kere kapak taktığını sayamadığım Sema gibi bir kadın karakteri yaratmış ekip tarafından yapılırsa daha çok sinirlendirir.

Sadece merakımdan soruyorum; gerçekten güvenip sevebileceği erkeği bulana kadar,  ki o erkekten çok üstün yanları vardır, kalpsiz, buzdolabı gibi laflarla itham edilen, "Sen hiç aşık olmadın mı?  "Hiç birini sevmedin mi?"  sorularına maruz kalan ve cesurca “Hayır.” cevabı veren, hani terbiyesiz bir insan olsak yine aynı ataerkil düşünce ikliminden etkilenerek “frijit galiba” diye arkasından atıp tutabileceğimiz ama bütün bunlara aldırmadan sadece mesleğine odaklanmış, tüm albenili ve çekici görüntüsüne rağmen aklından, zekâsından, hafızasından, yeteneklerinden başka hiçbir şeyine güvenmemiş, ama zamanla hassas taraflarını, içindeki kırılganlığı görüp daha da sevdiğimiz ve hayran olduğumuz, başına gelen türlü çeşitli felakete rağmen güçlü ve korkusuz duruşuna şapka çıkardığımız böylesi bir kadın karakteri neden bir çırpıda bu hale getirme ihtiyacı duydunuz? İlgili sahneleri izlemediğim için izleyen arkadaşa sordum (dur hatta adını da söyleyeyim arkadaşın; Nazlı Esen, Serbest Kürsü’de Poyraz Karayel yazıları var) adama aşkı depreştiği için mi yanaştı, yoksa tuzak kurmak için mi diye, büyük ihtimalle tuzak kurmak için dedi. Hani zaten kurgusal anlamda bir anda ortaya çıkan ve evliliğe gidecek derecede ciddi olduğu söylenen (ama nedense kimsenin haberi olmuyor falan filan) bu üniversite aşkına inanmak da mümkün değil ama (mesela şu sebeple), öyle olsaydı, yani savcıya gerçekten bir şeyler hissettiği için adamla yakınlaşmış olsaydı, en azından bu özgürce almış olduğu bir karar olacaktı ve onun için kendisini feda eden kocasına ihanet etmek dışında bir kusuru olmayacak, bu zamana kadar sadece aklını kullanarak tüm karmaşık/mafyatik sorunların içinden çıkmayı başaran Sema, vücudunu ve cinselliğini kullanarak kendisine zaafı olan bir erkeği baştan çıkarmaya çalışmamış, bir erkek karşısında bu kadar onursuzca bir duruma düşürülmemiş olacaktı. Meyhanede kız-kıza içerlerken masalarına meyve tabağı yolladıkları için hakarete uğramış hisseden, meyve tabağını gönderen bu götlü göbekli adamları buldurup, don atlet soydurup, ağızlarına meyve sokan, sonra da ağız dolusu küfredip gönderen bir kadından bahsediyoruz. Siz niye bu kadını, en azından kendisini tanıyıp seven bütün kadınlara hakaret edercesine, böyle rezil, böyle pespaye, ahlâksız ve mide bulandırıcı bir seviyeye düşürdünüz? Sanmıyorum ama, savcıyla cinsel birliktelik yaşaması Sema’nın kâbusu filan olmuş olsa bile, dişiliğini ve kadınlığını kullanmış olması için adamla öpüşmesi ve hatta cilve yapıp yanaşması bile yeterli  zaten. İstemeden yaptığı için fedakârlık filan diye satılmaya çalışılıyor büyük ihtimalle bu davranışları ama fedakârlığın nasıl bir şey olduğunu bize siz anlatmıştınız zaten bu masalda, ey yaratıcı ekip: Hayattaki tek sevdiğinin canı için hiç düşünmeden kendi canını uçurumlara atan Sefer’le, her ne kadar yaptığını saçma bulsam da, sevdiğinin hayatını mahvetmemek için çok ciddi hastalığını ondan saklayıp, ondan uzaklaşıp her gece gözyaşı dökmeyi seçen Sema’yla.


Bahri tarafından anlayıp dinlemeden ihanetle suçlandığı zamanki o mağrur, o vakur, o asil ölüme gidişini asla unutmayacağım Sema’nın oğlunu almak için pavyonda bulup tonla para verdiği, “Biraz haysiyet vereyim istersen, bende fazla fazla var.” diye laf soktuğu Anıl’ın annesinden ne farkı kaldı? Neden bu kadar özgüvenli ve örnek alınası kadın karakterler yaratmışken, onları benzerlerini birçok rezil yerli yapımda gördüğümüz eril kafayla tasarlanmış, entrikaya bulanmış kadınlara çevirmeye heves ediyorsunuz? Farkında olarak ya da olmayarak, niye sevdiğimiz kurgu karakterler nezdinde kadınların aşağılanmasına zemin hazırlıyorsunuz? Sema da olsan bir yere kadar, nasılsa kadınlığın var sıkışınca kullanırsın fikrine bi nevi icazet vermekte nasıl olur da bir beis görmezsiniz?


Sema’yı, cesareti, güçlülüğü ve azmiyle, ülkedeki tüm kadınlara örnek olacak bir karakter olarak ince ince işlememiş olsaydınız bu kadar canımız sıkılmazdı inanın. Bizim bildiğimiz Sema, hani o muhteşem ilk sezon finalinde “Hadi biz alışkınız da, sen ne yapacaksın hapishane köşelerinde?” diye kendisi için endişelenen Sefer’e, “Öğreniriz be Sefer.” diye cevap verip Sefer’le birlikte bizi de gururlandıran Sema, bir erkek karşısında böyle bir vaziyete düşeceğine ya o erkeği ya da kendisini öldürmeyi tercih ederdi.

Her gün kendisi adına utandığımız bir sürü kurgu/gerçek insan oluyor bu ülkede zaten, keşke Sema’yı da onlardan birisi haline getirmeseydiniz (dizideki diğer olaylarla bağlantısı ne durumda bilmiyorum ama her şeyin rüya/hayal filan çıkması gibi şeyler bile verilen zararı geri döndüremez artık). Daha mühimi, kadının ezilmesinin hukuk sistemiyle de iyiyen iyiye meşrulaştırıldığı bu memlekette, televizyonda gördüklerinden etkilenen milyonlara böyle fikirler empoze etmeyi kolaylaştıran onlarca dizinin arasına siz de katılmasaydınız. Böyle hassasiyetlere dokunabileceğiniz aklınızın ucundan bile geçmedi belki Sema’ya böyle bir yol çizerken ama, yine de keşke diyorum ben.

Keşke.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER