Daha sonra kendiyle epey bir mücadele verdi İso, bir süre ne yapacağını bilemeyerek öylece dolaştı. Sadri Usta'nın dükkanını mahalleye taşımasıyla beraber de, hayatına başka bir sayfa açtı. Kendimi tekrarlıyordum, "Belki de her şey kendi yolunu, kendi ruhunu yansıtan işi bulması içinmiş" diye düşünerek.. Ta ki Yasemin'le karşılaştığı ana kadar, yine yeniden adeta yere çakıldı. Geçtiğini zannettiği, bittiğini umduğu aşkın aslında ne kadar da yerinde durduğuna tanık oldu. Hem ağladı, hem de ağlattı. Kerem Fırtına'nın o sahnelerde, oyunculuğun kitabını yazdığını düşünüyorum. Gerçekten bize yaşattı durumun en acı halini.. Aylar öncesinde, Sinan'a, "İsmail ve ben birlikteyiz" diyen Yasemin, bugün Sinan'laydı. İso daha ağır ne yaşayabilirdi?
"Yaratıcı biriysen, acılı anılardan ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine.. Ve işte bir gece saat üç sularında başıma gelen tam buydu.. Birden karar vermiştim; çektiğim acıyı tuvale dökecektim.." Henry Miller'ın bu satırlarına paralel zamanda, öncesinde gördüğümüz Ömer gibi bir İso görerek, çakıldığı yerden kalkıp, işine yoğunlaşıp yeni fikirler üretmesini, mutlulukla karşılamıştım. Yine, "Belki de her şey bunun içinmiş" diye düşünme gafletine de düştüm, evet! Ve yine öyle olmadı..

Bir insanın başına gelebilecek en ağır şeyi yaşadı İso, 49. bölümle beraber. "Daha ağır ne yaşayabilirdi?" diye düşündüğüme pişman oldum, her zaman daha ağırı varmış çünkü. Sevdiği kadının sevgilisi, gelip önüne bir ayakkabı tasarımı koymak zorunda kaldı İso'nun. Üstelik, Sinan iyi birisi olduğu için ondan nefret bile edemiyordu İso, bu kadar da mükemmel bir yüreği vardı işte. Kalıbını çıkardığı ayakkabının, sevdiği kadının düğün ayakkabısı olduğunu bilmiyordu. İşin ortasındayken, Defne'den öğrendi bunu. Defne, İso'nun durumu bilmediğini bilmiyordu da dile getirdi ama, İso bilseydi de, "Sevdiğin kadının düğün ayakkabısını yapıyorsun" diye üzerinden geçilmezdi konunun zaten.
İso yine de tamamladı ayakkabıları, hiçbir şey yokmuş gibi, paketledi ve yola koyuldu. Yolda durduğunda, belki de yapılabilecek en güzel şeyi yaptı, ayakkabıları çöpe attı, "O kadar da değil" diyerek. Doğru ya da yanlış diye tartışmaya kapalı bir konu bu benim gözümde. Çünkü Sinan'ın suratına fırlatsaydı da, "Haklı" derdim. Sinan'ın suçu var diye değil, haksız yere canı yanan İso'yken, Sinan'ın Yasemin'le mutlu olması gerçekten kanıma dokunduğu için..
Bundan sonra ne yaşayacak bilmiyorum, kader elbet İso'ya da gülecek diye umut ediyorum. Çünkü fazlasıyla hak etti İso, mutlu olmayı, sevilmeyi en çok da gülümsemeyi.. Kim bilir, belki ikinci sezondadır onun da hayallerinden bile daha güzel şeylerle karşılaşması.. Bekliyoruz efendim.