ATV'nin
Pazar akşamları yayınlanan dizisi Evli ve Öfkeli, aşka, ilişkilere, evliliklere, aileye ve en çok da dostluğa
odaklanan bir romantik komedi, birlikte büyümüş ve birbirini büyütmüş dört kadının evlilikle, boşanma ile, yeni
aşklarla ve kendileriyle sınavıydı ve dün gece neşeli bir finalle ekrana veda etti. 30 haftadır can
sıkıntılarına ortak olduğum ve can sıkıntılarıma ortak olan 'Evli ve Öfkeli' dostlarıma bu yazıyla veda etmek
isterim ben de…
Dizi, tanıtımlarını ilk gördüğüm anda ilgimi çekmişti. Çünkü "evli" sözcüğünün yanına en çok yakışan sözcüklerden biriydi "öfkeli",
çok tanıdık gelmişti. Zaten
jenerik şarkısı da "çok
farklı değildi hikâyeler"
diye başlıyordu. Burada farklı olan hikâyeler değil, onların işleniş biçimi, acıların, yaraların mizahi yönünü görme çabasıydı…
Yine
jenerik şarkısı, önemli bir
noktaya daha işaret ediyordu, "iyi
ki dostlarım var yanı başımda" sözleriyle. Bu dizi, her şeyden önemlisi, dostluğuna odaklanıyordu kadınların,
iyi ki de öyle yapıyordu.
Başlarına ne gelirse gelsin yan yana gelebilen, acısını da sevincini de
paylaşacak dostları olan kadınlar, hayata karşı verdikleri sınavda çok daha başarılı olurlar çünkü.
Dört kadının çevresinde şekillenen hikâye,
hem ilişkilere bakışı hem de kadınlar arasındaki dayanışma ruhu sebebiyle de
yaşadığım ya da tanık olduğum pek çok hikâye ile eşleşti
benim zihnimde. Biz kadınlar konuşmayı, paylaşmayı severiz, bu yüzden de sık sık bir araya geliriz.
Bazılarımızın hayatı sütlimandır
zaman zaman, ama yine de toplaşıp dertleşir, beraber ağlar, beraber dökeriz kibrit suyunu erkek neslinin tamamına,
gıyabında. Hiç dile getirmeyiz belki ama iyi biliriz, "Ya hep beraber ya hiç
birimiz" kurtulacağızdır; ya mutluyuzdur hepimiz ya da ağlarız birlikte
her şeye…
Canım azıcık kayarsanız hepimiz sığarız.^^
Bazen
hepimiz bir olup nefret ederiz tüm
erkeklerden, bazen cesaret veririz içini dökemeyene, bazen arkadaşımıza çatarız, haksızlık etmesin diye hayatındaki erkeğe, bazen ikisini de alırız
karşımıza, söyleriz birbirlerine söyleyemediklerini... Çünkü hepsinin toplamından da fazlasıdır dost olmak. Onun sadece
anlattıklarını değil, anlatmadıklarını, anlatamadıklarını da bilmek ve onun için bir şeyler yapabilmektir. Bu yüzden 'Evli ve Öfkeli' dostlarım bir araya geldiklerinde, birbirlerini ardı arkası
gelmeyen telefonlarla darladıklarında, kurdukları WhatsApp grubunda
atıştıklarında ben de onlarla paylaştım sıkıntımı ya da sevincimi, dâhil oldum dostluklarına.
Teyzeler,
babaanneler gibi karakterlerin hikâyeye dâhil olmasından hiç
hoşlanmıyorum ben, ama onların gelişiyle her şeyin karışması iki önemli gerçeğe işaret ediyor: Bir, biriyle bir
yola çıkmak, onun ailesi ve yakınlarıyla da bir ilişkiye sokuyor sizi,
istemeseniz de. İki, bir ilişki çevredekileri
de etkilese ve ilgilendirse de aslında iki kişi arasında yaşanır ve kararlar da
o iki kişiye aittir. Bizimkiler, yani Dilek, Mine, Seray ve Esra, bunu zaman
zaman unuturlar ama öyle ya da böyle farkına varırlar yanlış bir yola
girdiklerinin ve kendi hayatlarının ve ilişkilerinin dizginlerini ele alırlar
yeniden. Çünkü farkına varırlar ki onlar idare ettikçe genişler karışmak isteyen kişinin sınırları
ve 'herkesin hayatına kimse karışmamalı'dır aslında… Ve bununla mücadele etmeyi bilirseniz, onlar da 'size
karışanlar' değil 'dostlarınız' olurlar zamanla…
Dün akşam dostlarımın 'mutlu son'unu izledim,
elbette bir parça hüzünle… Jenerik şarkısı "eden
bulacak, devran dönecek sonunda, varsa aşkın adaleti" diye bir teori atmıştı ortaya, dizi boyunca eden bulduğuna ve
devran döndüğüne göre, aşkın adaleti
varmış sonucuna da varabiliriz final bölümünün ardından. Bir romantik komediden aşka dair böyle net bir yanıt almak da güzeldi.
Son
olarak Tarık'ım Sönmez'imle ilgili
birkaç kelam etmek istiyorum, müsaadenizle. Çünkü Evli ve Öfkeli'nin hikâyesi açımlanıp mevzu ihanete uğramış Umutsuz Ev Kadınları'ndan güçlü ve kararlı Omuz Omuza kadınlara evirilene kadar
diziyi bırakmama sebebim Tarık Sönmez'den başkası değildi. Çünkü ben bir süredir, görünüşte kayıtsız ama içeride
duyarlı ve nazik halleri, saklamaya çalıştığı duygusallığı, Merve ile
arkadaşlığı, her şeyin birbirine karıştığı en sıkışık zamanda sevdiceğine
'dünyanın en küçük öpücüğü'nü veren muzipliği ve bir kadının lise
yıllarından beri büyüttüğü aşka karşılık
verişindeki olgunlukla gözümde devleşen Tarık Sönmez'in gerçek hayattaki karşılığını arıyorum ve bunun sebebi karakterin tutarlı ve çekici olması kadar, Serkan Altunorak'ın belli
ki tadını da çokça çıkararak ona can vermesi; bakışlarındaki masumiyet ve ses
tonundaki albenidir. İzlediğim bazı karakterler dizi bittikten sonra bile uzun yıllar benimle yaşamaya devam ederler; Tarık Sönmez -ve tabii ki Tarık'ı Tarık yapan Dilek- benimle uzun zaman yaşayacaklar ve yalnızca bunun için bile Evli ve Öfkeli'ye teşekkür etmem gerekir. (Bu arada bir Balık burcu olan Tarık'ın doğum gününü Mayıs ayında kutlamanız dikkatlerden kaçmadı, ama en azından kutladınız, buna da şükür!)
İsterdim
ki hikâyemiz biraz daha aksın 'öfkeli' haliyle… Belki yaz aylarında da 'Evli
ve Neşeli' maceralarda buluşabilirdik dostlarımızla. Henüz geç değil, bir kez daha düşünmez misiniz?