Tahminlerim:
Öncelikle fragman çok
dram görünüyor ama benim hoşuma gitti. Bizi güzel yerlere çekecek. Belki güllük
gülistan bir bölüm izlemeyeceğiz ama onların aşkının gücüne bir kere daha şahit
olup hayran kalacağız. Hayat da böyle değil mi? Hayatımızın her daim güzel
olması mümkün değil. Bazen bizi daha çok bağlayan sorunlar olur. İşte bu
haftada Ömer ile Defne’nin arasında böyle bir sorun göreceğiz. Evet, daha önce
sorunlar yaşandı. Kabul ediyorum. Ancak ilk kez oyun dışındaki bir nedenden dolayı
sorun yaşayacaklar. Ömer’in evi satın alması dizideki oyunla alakası olmayan
ilk olay.
Defne'nin ev konusunda
pek Ömer'e kızacağını düşünmüyorum. Öyle aşırı bir tepki göstermeyecek. Mektup
olayı olmasa belki gösterirdi de... Ömer zaten Defne'nin beklediği bir hareketi
yaptı. Defne öğrendiği an bunu yapacağını biliyordu. Defne bir insanın sevdiği
için bir şey yapmasına kızacak biri değil. Evet gururlu ve ondan söylemedi. Ama
ortalığı ayağa kaldırmaz bunun için. Sadece nazikçe kırıldığını söyleyecektir.
Ben bir yüzük atma falan beklemiyorum kesinlikle. Ayrıca bu olay Ömer'in
hatasının cebimizde kar kaldığı gibi kar kalacak. Ömer, Defne'nin parayla pulla
işi olmadığını kesin net görecek. Oyuna girmesinin cidden ağabeyini
kurtarmaktan daha öte olmayacağı için... Defne bu olayla Sude'nin anlattığı
gibi biri olmadığını kanıtlayacak.
Ancak ilk gün tepki
vermeyen Defne’nin ikinci gün ofisin öğrenmesiyle daha önce yazdığım gibi tepki
vereceğini düşünüyorum. Bölümde çekirdek takımı “Ömer’e neden söylemiyorsun”
dediğinde “aramıza para sokmak istemiyorum” demişti. Aslında sınıf farklılığını
sokmak istemiyordu. İşte insanların öğrenmesiyle Defne, para peşinde koşan ve
nişanlısına ev aldıran biri konumuna düşürdü. Defne’nin korktuğu başına geldi.
Ve bu olay Defne’nin tüm bu hissettiklerini Ömer’e anlatmasına neden olacak
diye düşünüyorum. O balkondaki sahnede… Burada sarf edilen sözler için Ömer’de
bazı taşları yerine yerleştirecek ve belki ondan sonra Serdar ile konuşacak.
Ömer’in “action” tusuna basacak olan bu cümleler olacak gibi geliyor.
Özette “Ömer kendini
nasıl affettirecek?” cümlesi çok önemli. Sinyor İplikçi’nin kendisine yine
hayran kalmamızı sağlayacak bir şekilde özür dilemesini bekliyorum. Özür
istemem. Yaptığı şeyin özür dilenecek bir yanı yok, yapma şekli yanlıştı sadece
o kadar. Bu nedenle kendisine yakışır bir şekilde Defne’nin affetmesini
sağlayacak dememiz daha doğru olur. Sonra da hepimiz yeniden hayran hayran
kendilerini izleriz. Dizinin başlangıcı dramken, finali muhteşem olacak gibi
görünüyor.

Gelelim meşhur mektup
konusuna. İlk gün ofisten çıkarken Defne, Şükrü ağabeyin elinde mektuplarla
ofise geldiğini görüyor ama zarfı almıyor. Belki kendi anlatmıyor olayı
(anlatması çok zor anlayabiliyorum) ama bir yandan da öğrenmesine engel
olmuyor. Ben de olsam artık oluruna bırakırdım her şeyi... Sır saklamak da
saklanması için uğraşmak da çok zordur. Defne artık saklanması için özel bir
çaba sarf etmekten vazgeçti. Bugüne kadar hep engel olmak için yanlış adımlar
attı. Sürekli bir savaş halindeydi. Şimdi ise savaşmayı bıraktı. “Kazananın kim
olacağını kader onlara göstersin” dedi. Üstelik en güzeli mektuba rağmen ikinci
gün ofise gelen bir Defne var. Bu da ben emindim ama artık herkesin onun
kaçmayacağına emin olması gerektiğinin en büyük kanıtı.
Tahminim Ömer de mektubu
okumayacak. Gallo’nun yine aynı şeyleri saçmaladığını düşünerek yırtıp atacak.
Hatta belki Defne’nin önünde bile yapabilir bunu. Hikayede oyun sırrını ortaya
çıkaracak kişi kesinlikle Gallo değil. Ama her zaman olduğu yine bir şeylere
giderken de bu mektupla aracı oldu. Oyunun ortaya çıkması için tuşa bastı.
Gönlümden geçen doğru zaman geldiğinde, Defne’nin Ömer’in bir rüzgar estiğinde
gitmeyeceğine inandığında kendisinin bunu açıklaması. Bu hikayede başka hiç
kimseye düşmez. Oyunu kuranlara bile… Ve bence Defne’nin Ömer’in gitmeyeceğine
inanma süreci de bu evi satın almasıyla başladı. Neden mi? Cevabı bir sonraki
maddede.
Fragmanın bende hissettirdikleri:
Aşkı için savaşacak ve
ona kendisini affettirecek bir Ömer ile “artık ne olursa olsun” ruh haline
giren bir Defne’yi izleyeceğiz gibi görünüyor. Üzülüyor muyum buna? Tabii ki
hayır! Yazılarımı okuyanlar bilir ne Defne’ciyim ne de Ömer’ciyim. İkisinin
mutlu mesut olması en büyük arzum. Ama konu Defne’yi savunmak olduğu zaman hemen
devreye giriyor. Ömer için aynısını yapabilmem mümkün olmuyor. Defne her daim
onu savunmak için elime güzel deliller veriyor, onu yakından tanıyor ve ruh
halini ya da geçmişinin onda bıraktığı izleri daha iyi anladığımdan... Ömer’i
savunmak söz konusu olduğunda ise aynı şekilde etkili olamıyorum. Onu
anlayabiliyorum. “Ömer işte” diyebiliyorum ama elimde kesin kanıtlar ya da
duyduğum sözler olmuyor. Belki de Ömer’in hayatını ve geçmişini kendi ağzından
hiç dinlemediğimden. Necmi ya da İz’in anlattıklarıyla onun hissettikleri aynı
değildir. Defne’nin geçmişini kendi sözleriyle duyunca zamanında ailesinin terk
edişinin üstünde bıraktığı etkiyi anlayabiliyorum. Ama Ömer’in de bunu dile
getirmemesi biraz beni onu savunmakta zorluyor.
Şimdi “neden bunları
söylüyorsun, Ömer savunacak bir şey yapmadı ki?” diyeceksiniz. Tabii ki!
Ömer’in yerinde olsam ben de aynısını yapardım. Hiç bir şekilde aksini
düşünmezdim. Maddi durumum el veriyorsa eğer sevdiğim insana yardım
etmeyeceksem o parayı ben ne yapayım sonuçta. Hele Ömer’in hayatında çok fazla
insan olmadığını düşünürsek. Bu nedenle Ömer’i savunamıyorum derken aslında bu
evi satın almasından bahsetmiyordum. Nedense Ömer benim için ne kadar muhteşem
bir aşık olsa da Defne için aslında tam olarak mükemmel eş olacağına beni
inandıramadı.
Kendisinin sevme biçimine
aşığım! Her kadın bir erkeğin kendisini o şekilde sevmesini ister. Her bölüm
aşkıyla, sarf ettiği sözlerle, bakışlarıyla beni kendisine aşık ediyor bu adam.
Onun aşkından bir an, bir saniye bile şüphe duymadım. Hatta bu aşkın
göründüğünden bile daha büyük olduğuna inanıyorum. Ömer net Defne’siz yaşayamaz
ama Defne net Ömer’siz yaşar. Birinin
aşkı diğerinden daha büyük olduğundan değil. Yanlış anlamayın. Ancak ikisinin
de acıyı farklı şekilde yaşayıp, kendilerine onarmaya çalışmalarından bunu
söylüyorum. Sonuçta Defne’nin ailesi var ama Ömer yalnız biri. İlk bölüm
hatırlarsınız ne demişti Defne, Şükrü abiye ustanın atölyesinin önünde arabada
Ömer’in hikayesini çok az duyduğunda;
“Belli yalnız biri olduğu... Aman çok şükür benim
ailem beni çok sever. Ben de onları çok severim. Öyle şahane insanlar değil ama
biz birbirimizi çok severiz.”