"Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde, özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi gururuna yediremiyorsan, ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamayacağın mektuplar yazarsın ona ya da odanda geri volta atarsın, hem küfür hem dua edersin, sarhoş olursun ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırsın... Bu gidişat bir süre sonra tatsızlaşır, bıktırır insanı... Yaratıcı biriysen acılı anılardan ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine... Ve işte bir gece saat üç sularında başıma gelen tam buydu... Birden karar vermiştim; çektiğim acıyı tuvale dökecektim. ”*
Bu satırlarda aslında tüm hikâyeyi gören sadece ben miyim? Ömer'i, Defne'yi, Gallo'yu ve İso'yu... Şimdi büyük resme odaklanma zamanı. Haydi, birlikte bakalım…
İki bölümdür Defne'lerin evinin satılma sıkıntısını ve Defne'nin bu sıkıntıyı ısrarla Ömer'den saklamasını izliyoruz. Sizce neden? Ben kendimce bulduğum yanıtları sizlerle paylaşayım.
Kiralık Aşk, Defne'nin hikâyesi üzerine kurulmuş bir dizi. Biz her şeyi Defne'nin gözünden, onun bakış açısıyla izliyor(duk)uz. Ta ki 44. bölüme kadar. Bu son iki bölüm bize Ömer'in duygularıyla ve Ömer'in bakış açısıyla aktarıldı. Tıpkı Henry Miller'in satırlarını Ömer'in ağzından duymamız gibi... Son iki bölüm Defne'yi Ömer'in gözünden gördük. Defne'nin Ömer'in hayatındaki yerini (Gallo ile konuşması) Ömer'in sesinden duyduk. Bize daha önce diğer karakterler tarafından aksettirilen, görünürde öyle olup, ama aslında hiç öyle olmayan "para için" bu oyuna başlayan Defne imajının Ömer'e nasıl yansıyacağını 45. bölüm itibariyle anladık diye düşünüyorum. Çünkü Defne, bu ev meselesiyle birlikte Ömer'in gözünde, yüreğinde ve hayatında artık bambaşka bir yerde… Evet Ömer Defne'ye deli gibi aşık, ama bir de artık çok yakında öğreneceğini düşündüğüm kocaman bir "sır" var ortada. Defne'nin bu küçük ev sırrı ki artık Ömer'in de sırrı oldu. Büyük sırrı karşılamak üzere kurgulanmış bir durum aslında. Defne'yi, Defne'nin paraya bakışını, Ömer'le ilişkisini nereye koyduğunu ve o ilişkiyi nasıl koruduğunu Ömer'in gözünden bize anlatan küçük sır... Niye Ömer'in gözünden izliyoruz peki biz bu hikâyeyi? Ömer'in büyük sırrı nasıl karşılayacağını görmek için...
Bundan önceki yazılarımda da sık sık söylediğim bir şey var. "Hikâye bizi öyle bir yere götürüyor ki sanki Ömer öğrendiğinde Defne'ye o kadar da kızmayacak gibi geliyor bana" demiştim. Son iki bölümdür biz anlatılan tam da bu! Ömer gerçekten "sağır bir zangoç kadar kedersiz" mi? Birini çok sevdiğinizde bazı şeyleri duymaz ya da görmezsiniz. Bunu bilerek ve isteyerek yaparsınız. Onu kaybetme korkusuyla duymak ya da görmek istemezsiniz, ama bu hiçbir şey bilmediğiniz ya da hissetmediğiniz anlamına gelmez. Ömer büyük sırrı biliyor mu? Bence hayır... Hissediyor mu? Bence evet... Yani ortada bir sorun var ve o bunu hissediyor. Gerçekten bildiğinde ne yapacağı ise bu son iki bölümde saklı… Onun gözünden gördüğümüz Defne'de... Ömer'in "bilmemi isteseydi bana söylerdi" dediğinde ona duyduğu güvende... Büyük resimden kastım bu. Hikâyenin merkezi de bu ve ben sevgili Meriç Acemi'ye bir kez daha şapka çıkarıyorum. Çok basit olabilecek bir hikâyeyi bize böyle dantel gibi işleyerek anlattığı için...
Peki, bundan sonra ne olur? Ortada Gallo'nun hırsına yenik düşüp yazdığı ve Ömer'e postaladığı bir mektup var. O mektubun sırrı da şurada saklı. Defne "mektupta tam olarak ne yazdın" diye sorduğunda Fikret'in verdiği cevapta... "Sen bana ne anlatıysan yazdım". Bu büyük sırrın Defne'nin bakış açısıyla hikâyesi... Neriman'ın ya da başka birinin değil, Defne'nin gözünden... Artık Defne'yi çok başka bir yere koyan, ilişkisini korumak için neleri göze aldığını bilen, para konusundaki hassasiyetini, ailesine düşkünlüğünü bilen Ömer'in Defne'sinin gözünden... İki ihtimal var, ama bence sonuç ikisinde de aynı. Diyelim ki mektup Ömer'in eline geçti ki ben böyle olacağını sanmıyorum, Ömer'in vereceği tepki ile sırrı Defne'den ya da bir başkasından duyduğunda vereceği tepki pek farklı olmayacaktır. Benim içimden bir ses Defne'yi anlayacağını ve affedeceğini söylüyor. Büyük resme baktığımda da aynen bunu görüyorum.
Peki, Defne evi Ömer'in de aldığını öğrendi... Bir yandan da her şeyi anlatan mektup... Ne yapacak? Kaçıp gider mi? Hiç sanmıyorum. Belki çok kısa süreli bir kayıp zaman yaşanabilir, ama öyle bile olsa Ömer Defne'sini mutlaka bulacaktır. Önce biraz hüzünlenip sonra yine sevinebiliriz yani.
Ben 45. bölümü biraz 13. bölüme benzettim. O bölümde de bir türlü yalnız kalamayan, kavuşamayan Defne ve Ömer vardı. Sonunda dağ evinde istedikleri zamana kavuştular. Ben 46.bölümde de böyle bir zaman yaşanmasını bekliyorum. Başbaşa, bazı şeylerin konuşulduğu ve her şeyin yaşandığı... Dikkat edin her şeyin diyorum^^
Yazı devam ediyor..