Hayat Şarkısı: Süper Kahraman Kerim vs Yenilmez Hülya

Hayat Şarkısı: Süper Kahraman Kerim vs Yenilmez Hülya
Mahir çok güzel özetledi: Zupper Kahraman Kerim! Doğa aşığı, duyarlı, idealist.. Bu liste uzar belki ama en çok da vicdanlı Kerim. Vicdanı en büyük sermayesi. Bir de rahat bir hayat sürmenin, hayattan büyük bir darbe yememiş olmanın saflığı ve Cevher soyadının sağladığı imkanlar da eklenince Kerim pek ala bazıları için modern bir kahraman olabilir aslında. Ailesinin sahip olduğu madenlerde yaptığı doğru çevre uygulamaları ile kendi ülkesinde kahraman olabilmesi pek mümkün olmasa da akademisyen olarak kalabilseydi mesela, çevre çalışmaları yapanlar için bir kahraman olabilirdi. Kimbilir?

Şu anki şartlarda yapabileceği en büyük kahramanlık ise Filiz'in hayatını kurtarmak. Onun hayatına çeki düzen vermesine yardımcı olmak. Bu yüzden izin vermedi Filiz'in çaresizce kaçmasına. Hemen el uzattı Filiz'e. Mahir devreye girip Filiz'i Almanya'ya göndermeyi başardıysa da Kerim çekmedi elini Filiz'den. Çünkü kendini sorumlu tutuyor bir yandan, “bir insanın daha hayatını kararttım” diyor. Bir yandan da Filiz'in, çocuğunun annesi olmasından da öte yardıma ihtiyacı olması sebebiyle arkasına dönüp gidemiyor. Hülya gibi yok sayamıyor, göz göre göre. 

Kafamda 40 tilki dolaşırken ben.. 
 
Hülya ise hayatın duvarlarına çarpa çarpa öyle sert kabuklara bürünmüş ki anlayamıyor Kerim'i. Kerim'in herkesin iyiliğini düşünen, başkaları için sorumluluk hisseden hallerini anlamıyor. Çünkü ona göre sadece sevdikleri ve diğerleri var. Ve diğerleri önemli değil elbette. E tabi bir de olmazsa olmazı düşmanları var. Artık biliyoruz ki onun yaralarını sarma biçimi intikam; hayatta kalma biçimi savaşmak. Ve savaşta -eğer varsa- kazanan tektir. Hülya da doğal olarak sadece kendi zaferiyle ilgileniyor. Kerim ise tam tersi herkes kazansın istiyor. Ama ne yazık ki herkese, her şeye yetişmek isterken yıpranıyor, geriliyor. İşte Hülya ile tam da burada ayrı düşüyorlar. Hülya için Filiz önemli bir düşman ve ortadan kaldırılmalı. Geçen haftaki yazımda Hülya'nın Filiz ile ilgili tutumunu yanlış bulduğumu yazmıştım. Açıkçası Mehmet ile ilgili çekincelerini anlıyor ve haklı buluyorum ama bu Filiz’i hayatlarından çıkarmak yaptıklarını kabullenmeme yetmiyor.

Keşke Filiz Hülya’nın Kerim’e anlattığı gibi çocuğunu umursamadan satan ve derdi sadece para olan bir kadın olsaydı. O zaman ben de izleyici olarak bu denli arada kalmazdım ama bu kolay olan tabi. Tıpkı hayat gibi Hülya-Filiz terazisinde de ne taraftan baktığına göre değişen ağırlıklar var. Bir yandan bakınca Filiz haklı diğer yandan bakınca Hülya.. Bu yüzden hem Hülya’ya kızıyorum hem de mücadelesini anlıyorum. Hem Hülya – Mehmet- Kerim birlikte mutlu olsun istiyorum hem de Filiz’e üzülüyorum. Ve temelindeki etik sorunsal nedeniyle Hülya’nın en hassas meselesi olduğu yönündeki düşüncemi yineliyorum.

Peki şöyle yapsak? 
 
Neyse ki Mahir de beni destekliyor. Mahir’in Hülya’ya söylediği şu sözlere kesinlikle katılıyorum: “Normal düşman? Okkey! Vur, kır, parçala! Her zaman arkandayım. Ama Filiz olmaz! Çocuğun annesi o. Kerimle Filiz o bebek olduğu sürece görüşecekler. Aralarında o bağ hep olacak. Sen bunu kocanla çöz. En az zararla çöz, yeter.”

Ama Hülya bu, dinler mi Mahir’i? Bildiğini okuyacak. Neyse ki Hülya’nın vicdanına dokunabilen biri var: Tabi ki Kerim. Savaş boyalarını sürdüğünde onu yolundan çevirebilen tek şey Kerim olur sanırım. Kerim’in üzüldüğünü görmeye dayanamayıp geri adım attığını daha önce,  sonu Kerim’i üniversiteden attırmaya kadar varan ‘İstanbul’a Temelli Dönme Operasyonu’ nunda görmüştük. O gün geri adım atmak istemişti ama geç kalmıştı. Bu kez geri adım atmadı ama Kerim üzülmesin diye normalde Filiz için harcamayı planladığından daha fazla zaman harcadı, hakkını (!) verelim.
 
Uyudun mu? 
 
Tüm bunlar olurken Cevher malikanesi yine dolu dizgin bir güne uyanıyordu. Bayram bey az sonra kopacak kıyametten önce sessizliğin tadını çıkarıyor, Arda bir yandan mutfağa taze ekmek ve süt taşırken bir yandan da felsefi yaklaşımıyla Ceylan’ın bir ‘geçit’ten geçmesine ön ayak oluyordu. Çocuklar ağlıyor, kimse ilgilenmiyor, yine bir kahvaltı sofrası soğuk savaş alanına dönüyordu. Bade engelleyemediği merakı yüzünden bol terlikli anne dayağı istiyor ve Süriş yine olayların dışında bırakılıyordu ^.^

Arda’yı geçen hafta ilk gördüğümde pek ısınamamıştım. Biraz fazla karikatürize gelmişti bana. Ama evin kadınlarıyla ilgili iç sesini özellikle de Zeynep ile ilgili olanını çok keyifli bulmuştum. Üstelik ilerleyen bölümlerde Bade – Arda çifti mi, Ceylan – Arda çifti mi göreceğiz diye düşünürken Arda’nın Zeynep’i gördüğünde verdiği tepkiyi görünce kafam karışmıştı. Çok da güzel oldu. Bu hafta biraz daha ısındım sanırım. Özellikle Bayram babayı görünce ‘hazır ol’a geçmesi beni baya eğlendirdi. Üstelik kendi liginde ortalığı karıştıracağına dair sağlam sinyaller verdi. Bakınız: Bade – Ceylan – Arda üçgeni. Ayrıca tarzını çok beğenmesem de Ceylan’ın bu özgüvenli hallerini izlemek de güzeldi. E tabi bunu Arda’ya borçluyuz. Bu taraftan keyifli işler çıkacak gibi görünüyor. Zaten Cevher malikanesinde yaşamak her daim aksiyon, gerilim ve komediyi bünyede taşımayı gerektirir, değil mi?


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER