Geçen hafta bir sürü iyi şey söylemiştim İstanbul Sokakları
hakkında ve hikâyenin devamını merakla beklediğimi ifade
etmiştim. En çok da bu sebeple bu yazıyı yazma gereği duydum, çünkü bu
hafta izlediğim bölüm sanki başka bir ilk bölümün devamıydı; biz o aşka
ve o aşkın gücüne eşdeğer imkânsızlığa, düşmanlar,
karanlıklar arasında kalan Fırat'ın temiz kalma çabasına, Nazlı'ya
kıyamayan babasının merhametine yok yere inanmamıştık
sanki. İlk bölümde bize sunulan ne varsa ikinci bölümde son sürat duvara
vurdular!
Evet,
biz milletçe acı severiz, acı çeken, ağlayan insanlar izlemeyi severiz ve
hatta bazı hikâyelerle sadece
acıklı olduğu için ilgileniriz…
İmkânsız aşk izlemeyi de severiz,
hatta aşk ne kadar imkânsızsa biz
o kadar çok inanırız gerçek olduğuna ve o tutkuyla takip ederiz. Ama
şimdi, Fırat'ın annesini Nazlı'nın babasının taammüden öldürdüğünü bile bile Fırat ve Nazlı arasında bir şeyler
yaşanmasını mı izleyeceğiz yani?
Kötülerin bir şekilde cezasını bulacağına da Yeşilçam'dan bu yana
inanıyoruz zaten, bu yüzden 'iyi' karakterlerin elini kirletmesine de
itirazımız olmaz çoğu zaman. Ama şimdi, "tanıdığım en iyi
insan" dediği insanı öldüren bir adama merhamet mi edeceğiz Nazlı ölüm
döşeğindeydi diye?
Aslında
söylemek istediğim daha çok şey var, mesela nişanlısına şiddet
uygulayan Cemil'e haddini bildirmeye giden Fırat'ın "Sonradan kadın
olanı gördüm de sonradan adam olanı görmedim" cümlesi var. Güya kadına
şiddete itiraz eden adamın dilindeki cinsiyetçilikle ne yapacağımızı
soracaktım ama, bilmiyorum bir anlamı var mı.
Zira şiddete karşı durmak için önüne çıktığı adamı bir güzel 'benzeten'
bir adam izliyoruz. Dayağı yiyen de halinden pek
memnun üstelik. Ben daha neyi
konuşayım?
Belki
de bu kadar şaşırmamam gerekir, bu seyirci, tecavüze uğrayan kadının kendisine tecavüz edildiğini hiçbir şey
yapmadan seyreden adama âşık
olmasını da izlemedi mi onlarca bölüm? O hikâye reyting listesinin üst
sıralarını işgal etmedi mi haftalarca? Ve sonuçta o 'aşk' da mutlu sona ermedi mi? Ama ben şaşırmaya ve bu
rahatsızlıklarımı dile getirmeye devam edeceğim, daha iyi yazılan ve iyiliği büyüten hikâyeler izlemeyi hak
ediyoruz çünkü.
Bu hikâye nereye gider bilmem ama ben artık ekran
karşısında olmayacağım…