Hayat Şarkısı: Bir derin nefeslik mesele*

Hayat Şarkısı: Bir derin nefeslik mesele*
Dünya dönmeye, zaman eskitmeye, insan yok etmeye devam ederken ve sanki her şey, her geçen gün daha kötüye gidecek gibi görünürken durup derin bir nefes aldıran, aldığın o nefeste ciğerlerine baharı dolduracak, kalbine nedensiz bir mutluluk dalgasıyla sarsılmana neden olacak kadar hızlı bir ritmi, aklına ölüp birinin gamzelerine gömülme fikrini getirecek bir şey var: Aşk.

Hülya ve Kerim her geçen gün -birbirlerini gerçekten tanımadan önce yaşanan tüm o olaylardan bağımsız olarak- aşk sayesinde öyle güzelleşiyor ki dünyayı yaşanılır kılan tek şeyin aşk olduğunun kanıtı gibiler. Dünya pek de yaşanılası bir yer değil zira, en azından bir süredir. Tüketiyoruz, kirletiyoruz, günlük kazançlar, hırslar uğruna düşüncesizce, bencilce davranıyoruz. Sadece birbirimizi değil doğayı da katlediyoruz. Ve en kötüsü kendimizi haklı görüyoruz. Bu hırs herkesin gözünü bürümüş nasılsa ya, kendimize referans gösterecek başka örnekler bulmakta da zorlanmıyoruz.

Neyse ki tüm bu kötülüğü durduramasa da en azından ‘dur’ diyecek birileri var. Böylece bizi bir an da olsa gerçeğin acımazlığıyla yüzleştirecek birileri… İşte bu yüzden Dünya'yı katletmemizin onlarca yolundan biri olan özensiz ve önlemsiz maden çalışmalarının yanlışlığı; doğanın, çevre sağlığının önemi hakkında Hüseyin ve Kerim karakterleri üzerinden iki bölümdür dillendirilen bu isyan çok çok önemli. Ve böyle yüzleşme anlarında insan nefes alacak bir deliğe ihtiyaç duyuyor içine hapsolduğu kauçuktan bozma, zifiri siyah çöp torbasında. Devreye hemen Burcu Biricik’in büyüleyici gözleri ve Birkan Sokullu’nun tatlı gülümsemesi giriyor. Evet farkındayım, Hülya ve Kerim değil Burcu ve Birkan dedim. Çünkü içimizi sıcacık ısıtan, yüzümüzde o derin gülümsemeyi -hatta sırıtmayı- bırakan o sahnelerde onların sıcacık enerjilerini yadsımak haksızlık olur.

Hülya ve Kerim uzun geçmişlerine rağmen aslında kısa bir süre önce gerçek bir çift olmaya başladılar. Adım adım... Yaşayarak. Zor zamanlarda birbirlerine destek olarak, birbirleri için emek vererek, biraz da Mehmet sayesinde aslında nasıl güzel seven iki insan olduklarını keşfederek, küçük küçük ama sağlam tuğlalar koyarak ilişkilerinin temeline bugüne geldiler. Şu an oldukları yer, bana göre bir ilişkinin en keyifli, en “tadından yenmez” zamanları.
 
İlişkide “önce sen kapat” seviyesi ^.^
 
E tabii, herkes Hülya ve Kerim kadar şanslı değil. Aşkı bulmak, aşık olmak kadar onu özgürce yaşayabilmek de şans ne de olsa. Maalesef Melek ve Hüseyin çifti bu hafta da bu şansa sahip olamamanın çaresizliği içinde kalbimizi acıtan halleri ile karşımızdaydılar. Bu hafta bakınca Melek’in en azından ‘kendince’ bir çözümü olması onun Hüseyin’e göre görece daha iyi bir durumda olduğu hissini verdi bana. Hüseyin’in içinde olduğu çaresizlik çok daha zor. Bir yandan kalbinden geçenlere şimdilik ket vurmak zorunda bir yandan da Melek’i içine soktuğu durumdan dolayı kendini suçlu hissediyor. Melek dışındaki herkes gibi o da Melek’in kendisi yüzünden evlenme kararı aldığını biliyor. Bu nedenle hiçbir şey yapamamanın verdiği çaresizlik hissi, suçluluk duygusunun üstüne ekleniyor. İçten içe yaşadığını umduğum çocuğuna ve evliliğine karşı sorumluluk ve belki suçluluk duygusu da cabası. Yani Hüseyin’i bir süre daha zor zamanlar bekliyor. Zeynep’in habersiz ziyareti de bize bunun sinyallerini verdi şimdiden. 


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER