‘Bu televizyonlar artık dar bana,
elitliğimi cümle aleme duyurmadan rahat edemeyeceğim.’ ekolünün en popüler iki
cümlesinden biri ‘Artık bir müzikalde oynamak istiyorum’dur elbette. Müzikalin
kıymetli bir sahne dalı olduğundan şüphemiz yok ve derdimiz müzikalin
kendisiyle değil, bunu bir zirve, ‘Diziler benim için para kazanma aracı
tatlım, ben sahneciyim’ iddiasıyla kullananlarla. Yoksa kim istemez tiyatrolar
coşsun, müzikallere bilet bulamayalım. Ama kimsenin böyle bir mecburiyeti ve
beklentisi yokken ısrarla yapılan ‘Ben dizileri, tiyatro yapabilmek için
yapıyorum aslında’ açıklamaları kadar canımı sıkan bir şey yok. Dizilerin bu kadar küçümsenmesine, özellikle
işin içinde olan kişiler tarafında yapıldığında çok sinirleniyorum, hele de, 45
dakikada en kral filmden daha güzel dizi yapabilen bir dolu insan varken.
Kolay değil tatlım
Bir diğer elitlik belirten yaşam
biçimi ise, gündüz kuşağında program yapan veya yapmaya başlayacak her kadın
sunucunun, ‘Oprah Winfrey tarzı bir program yapacağız’ demesidir. İclal Aydın’dan
Melek Baykal’a, gündüz programı yapıp da bu cümleyi zorlamayan pek
görülmemiştir bu diyarda. En Oprah tarzı program iddiasıyla başlayanlar, en
çabuk vazgeçenler olur elbette. Eğitici bir takım içerikler ve konukların
hayatlarına yönelik duyarlı tavırlar, yavaş yavaş yerini yemek tariflerini
arttırmaya, dedikodu anlatmaya, müzik eşliğinde göbek atmanın dayanılmaz
hafifliğine bırakır. ‘Biz Oprah’ız da, izleyici anlamıyor şekerim’ alt mesajı
vardır hepsinde. ‘Neden sen Oprah olasın, istersek zaten Oprah’ın kendisini
izleriz tatlım?’ diye aynı tondan bir cevap vermek isterim onlara. Biri gibi
olmaya çalışmanın, sadece ekranda değil, hayatta da en köşe bucak kaçmamız
gereken konu olduğunu farketsek belki hepimiz çok daha mutlu olabilirdik, ama
olmuyoruz, olamıyoruz. Oprah Winfrey’nin yaşadıklarını paylaşmak konusundaki
cesareti, konuklarıyla diyaloğu, kafasının çalışma şekli, yenilikçi yanı, ekibiyle
olan ilişkileri hiç çalışılmaz çünkü, sadece ‘Ben yerli Oprah olacağım çünkü
entellüktüel bir insanım ve sabah kuşağı yapmanın harika bir şey olduğuna
sizleri ikna edeceğim’ cümlesi atılır ortaya, üstelik zaten kimse sabah
kuşağını küçümsememişken.

Bize de öğretti
Gündüz kuşağının en iddialı
isimlerinden Gülben Ergen de program yaptığı sıralarda en büyük Oprah’larımızdandı
elbette. Cemalnur Sargut’tan Elif Şafak’a, elit bir gündüz programı yapmak için
gerekli kim varsa onun programına katılır, kendisi de ‘Kim demiş gündüz
programları kaliteli olamaz?’ diye durumun önemini anlatırdı. Kimse dememiş
aslında, zaten bütün mesele bu olabilir mi? Oprah Winfrey’in Artık Biliyorum
isimli kitabı, orijinalinden yaklaşık bir yıl sonra Doğan Novus tarafından Mart
2016 itibariyle raflarımıza kazandırılırken, Gülben Ergen de Öğrendim Ki isimli
kitabını 2015 yılında yine aynı yayın evinden bizlere sundu. ‘Öğrendim ki, sözü
yemindir iyi insanların’ açıklamasıyla başlayan kitabında, samimiyeti ve
hayattan öğrendiklerini bizimle paylaşmasıyla yerli Oprah olmakta bir basamak
daha katetti.
Haters gonna hate
Her yaptığını sevmesem de, gündüz
kuşağı ekolünde favorim Seda Sayan’dır (evlilik programı değil, kendi
programlarını yaptığı zamanlar elbette). Çünkü yerli Oprah olmak da ne demek? Programın
ismini Sabah Sabah Seda Sayan koymak suretiyle durumun vehametini bizlere
bizzat anons etmiş, ama aynı zamanda da o saatte evde olan kim varsa adeta bir
hipnozla kendine bağlamıştır. Leğende cüce yıkamaktan, seyirciyi sahneye göbek
atmaya zorlayarak çekmeye kadar içinden gelen ne varsa yapmış, onu izlerken
aklımıza ondan başka kimse gelmemiştir. Samimiyet bende her zaman kazanır. İyi seyirler
dilerim.