Game of Thrones’un 6. sezonuna sayılı günler kaldı. Her
sezonunun bir sonrakiyle arasına koyduğu aşağı yukarı bir senelik süre,
Obama’nın bile “bakın sizden önce ben izleyeceğim” diye hava atmasına kadar
vardı ki; haberlere göre diğer sezonların “daha kısa” olabileceği ihtimalini
düşünürsek, artık önümüzde Game of Thrones için “daha uzun bir bekleyiş” ve
“daha kısa bir hasret” dönemi başlayacak sanırım.
Haliyle artık isminin önündeki ‘Game of’ bileşkesinin bile
bir “marka” olduğunu düşünürsek, dizinin bu 5 sezonluk macerası boyunca şahit
olduklarımızın, gelişimlerini gördüğümüzün ve beyaz kağıtta pötürlenerek
leblebi gibi yuvarlanan kellelerin katillerinin geniş kapsamlı mücadelesini
izleyeceğiz. Hatırlarsanız 5 sezonun her birinde, Sur’da, Essos’da, Meereen’de, Kralın Şehri’nde ya da
Westeros’un herhangi toprağında aynı anda muhteşem bir nabız atmıyordu. Bir
sezon ağırlık Sur’da iken diğer sezon Meereen’de ya da başka bir sezon Kralın
Şehri’nde cilveleşiyordu aksiyon ile gerilim ve bu sezonlarda karakterler
sürekli bir “gelişim” halindeydi.
Örneğin geçtiğimiz sezon Tyrion ve Jaime’nin, “ana
karakterlerden” olmalarına rağmen pek bir işlevleri olmayan vazifelerini yahut
koca bir sezon boyunca süren yolculuklarını izledik. Özellikle Jaime, 5.
Sezonda hiçbir amacı olmadığından sırf yer alsın diye sıcak bir Dorne yolculuğu
yüklenen bir karakter olup; bu ikisi başta olmak üzere bazı karakterlerin
geçtiğimiz sezon dinlendiğini görmemiş değiliz. Haliyle 5. Sezon gibi bazı
sezonlarda, bir kısım karakterin gelişimi tamamlandığı ve “savaşa hazır”
konumda bulunduklarından dolayı (Tyrion ve Jaime gibi) dinlendirilerek gelişimi
tamamlanmamış karakterlere daha çok yöneldiklerini görüyoruz. Bu durumda artık, dizide önemli rolleri olan karakterlerin asıl
mücadeleye hazır ve nazır olduğu varsayabilir ve maç düdüğünü duyduğumuzu farzedebiliriz.
Bir drama klasiğidir; insanların yönettiği
devletler, gruplar ya da haneler birbirleriyle savaşmaktan asıl düşmanı
göremezler. Bu haneler birbirlerini yiyip tükettiklerinde asıl düşman ortaya
çıkar ve hepsini yok etmeye hazır olur… Haneler bu düşmana karşı birleşir ya da
ayrı ayrı savaşır ama hiçbirinin gücü yetmez çünkü birbirleriyle savaşarak güçlerini tüketmişlerdir. Derken çağların kahramanı, kehanetlerin parlak
yıldızı ve insanlığın kurtarıcısı çıkar ve asıl düşmanla savaşarak kendine has bir güçle onu yok eder…
Game of Thrones ise klişeleri yok sayan ve her daim izleyicisini şaşırtmayı
başarmış bir dizi ama hikâyenin sonu bu klişeye doğru mu gidiyor diye sormaktan kendimi alamıyorum. Asıl
düşman olan Ak Gezenler, birbirlerini hiç olmadıkları kadar hızlı bir şekilde
tüketen hanelerin üzerine doğru yürüyor ve insanlığı kurtaracak kahraman
adayı (Azor Ahai?) çaresiz bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek asıl düşmanın üzerine yürümeye
hazırlanıyor. Başta gerçekten Game of Thrones’un bu klişeye doğru yöneldiğini
sezebiliriz ama sonuçta hiçbirimiz sonun böyle sıradan bir klişeyle gelmeyeceğini biliyoruz. Şu an gidişat o yönde ilerliyormuş gibi gösterilerek yine
izleyicilerden muhteşem teoriler kurmaları ve yeni sezonu izlediklerinde de bu teorilerinin yıkılması hedefleniyor.
Yazı devam ediyor...