Gün güneşli, insanlar neşeli

Gün güneşli, insanlar neşeli
Minik neşe taneleri

Çok havalı plaza hayatlarına şık topuklu kostüm uyumunu sağlamış, elinde kâğıt kahve bardaklarıyla seke seke yüksek binalara yürümeyi o kahve olmadan hiç nefes almamış gibi çabuk öğrenmiş, toplantı set edip sağı solu push etmiş adaptasyon kabiliyeti çok yüksek günümüz beyaz yakalı neslinin bir kısmının bir türlü anlam veremedikleri tek konunun performans değerlendirme rakamları olmasının sebebini anlayamamış olan varsa hala, onlara Barış Manço’yu hatırlamalarını öneririm. ‘Herkese 10 puan 10 puan 10 puan’ diye büyümüş bir grup insana, ‘Sen çok akıllısın al 5, sen azcık alık bakıyorsun al 3’ mevzuunu kimse tam olarak anlatamaz, zira ‘Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor’*.


Canım Barış Abi

Önemli olanın cesaret etmek, herkes seni izlerken o mikrofonu alıp daha taze öğrendiğin konuşmanla cümleler kurmak, olduğun gibi görünmek ve içinden gelmeyen bir şeyi asla yapmamak (oraya çıkıp hiç konuşmadan inenler olurdu misal) olduğuna inanarak büyüdük biz bir grup insan, ne yaparsak yapalım 10 puan aldık, rekabet nedir- küçücük yaştan zorlandığımız onca sınava rağmen- anlayamadık. Tüm dünyayı gezmiş, uzun saçlı güzel sesli bir adamdan daha iyi bilecek değildik nihayetinde. ‘Sev dünyayı, açılır her kapı’ diye başlayan Susam Sokağı’nda yaşamayı hayal ettik aynı zamanda, hayattan en büyük beklentimiz Zeynep Abla ile Hakan Abi arasında bir ilişki başlamasıydı, bir küfede yaşayan Kırpık’ın mahallenin en havalı ferdi olmasını kimse yadırgamadı ve  Minik Kuş’u sokağın en doğal ferdiydi. Manav teyze, kırtasiyeci amca ve tabii Büdü’nün güvercinleri ile mutlu bir dünyası olan inceden saf yetişkinler olduk, her doksanlar diyene koştuk, her ‘Clementine geri gelsin’ Facebook grubuna üye olduk, her Pazar akşamı banyodan sonra Bizimkiler bekledik gizli gizli, öyle böyle büyüdük.


Pepeee Pepeee çok üzülüyor

Hal böyleyken, geçen sene arkadaşımın üç yaşındaki oğlunun bir hafta boyunca evde üstünü çıkararak gezmeye çalışmasının sebebini ‘Turabi oldum’ diye açıklaması bana elbette çok acayip geliyor. Bir başkasının ilkokula giden kızı, Kiralık Aşk’ta Ömer ve Defne öpüşsün diye bekliyor, diğeri oyuncak bebeklerini hep kızıl saçlı seçiyor çünkü Defne elbette. Pepe’yle hipnotize olup, Caillou ile coşanlar da var aralarında, ama en ‘Bizim evde televizyon açılmıyor şekerim’ diyen anne babanın evlatları bile prime time’a aşırı hâkim, çizgi filmler daha ziyade Youtube’dan izleniyor. Mini Mini Hutoslar diye bir gerçek var mesela, ben başım ağrıdığı zaman bir bölüm atıyorum, tarifsiz iyi geliyor. Ama o esnada evde yaş ortalamasını düşüren bir arkadaş varsa, Hutos mutos yerine bildiğin yerli dizi tercih ediyor. Her şeye erişimleri o kadar fazla ve her teknolojiyi o kadar iyi biliyorlar ki, belki de bu halleri çok normal, onları yadırgayan ben demodeyim. Sihirli Annem çıktığında üniversiteye gidiyordum ve Pazar akşamları neşemi oradan buluyordum desem durumum anlaşılır herhalde.


Kumandanın sahibi belli

Şimdiki çocuklar diye başlayan bir cümle kurmak istemezdim, ama şimdiki çocuklar mobil reyting cihazları gibi, ne izliyorlarsa aslında biz de onu izliyoruz. ‘Herkese 10 puan’ diye sevinen mi, yoksa Acun’un SMS sistemini adından iyi çözmüş küçükler mi daha mutlu olur büyüdüklerinde, bunu hiç birimiz bilemeyiz elbette. Sadece dilerim ki onlar da büyüdüklerinde bizim gibi hatırlarlar bu günlerini ve büyümek için daha ne kadar çok vakit olduklarını unutmak zorunda kalmazlar hiç, acele etmezler.

*Edip Cansever


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER