Hitchcock’un dehasına şapka çıkarmak

Hitchcock’un dehasına şapka çıkarmak
Baba oğul gibi...
Bir yanda Fransız Yeni Dalga sinemasının kurucularından, 400 Darbe ve Jules ve Jim gibi filmlerin yönetmeni François Truffaut diğer yanda sinemanın en büyük dehalarından, çektiği her film okullarda ders olarak gösterilebilecek Alfred Hitchcock. Hani şu kendisiyle ilgili tüm sohbetlerin “Ya bu adamın nasıl Oscar ödülü olmaz?” dediğimiz. Oscar hiçbir şeyin ölçütü değil elbet, o konuya girmeyelim bile. Biz bu yılki festivalin NTV Belgesel Kuşağı’nda gösterilen Hitchcock/Truffaut’dan bahsedelim.


Yeni Dalga'nın kurucularından Truffaut

Hitchcock/Truffaut, François Truffaut’nun 1966 yılında yayınlanan ve Hitchcock’la yaptığı 3 gün süren söyleşilerden derlediği kitabının belgeseli. Andre Bazin, Godard gibi isimlerle birlikte yazdıkları Cahiers du Cinéma dergisiyle birlikte Yeni Dalga akımının temellerini atan ve “auteur sineması” kavramını hayatlarımıza sokan yönetmenlerden biri olan Truffaut, sıkı bir Hitchcock hayranıdır aynı zamanda. Cahiers du Cinéma dergisinde sayısız yazının konusu olan Hitchcock bu 3 gün süren söyleşiden sonra artık sadece hayran olunan bir meslektaş olmayacak Truffaut’nun sürekli fikir alışverişi yaptığı bir baba figürüne dönüşecektir adeta.


Siz ona Hitch diyorsunuz, bizse Mösyö Hitchcock

Belgesel bir yandan kitaptan alıntılarla, Hitchcock ve Truffaut’nun kendi sesinden dinlediğimiz sohbetlerle ve büyük ustanın filmlerinden sahnelerle şekillenirken bir yandan da günümüz sinemasının başarılı yönetmenleri Martin Scorsese, Richard Linklater, Wes Anderson, Paul Schrader, David Fincher gibi isimlerin Hitchcock hakkındaki fikirlerine ve ondan nasıl etkilendiklerine yer veriyor. Yönetmenlik sadece kameranın arkasında duran adam olmaktan ibaret değil. Tıpkı bir mühendis gibi planlamak, çerçeve çizmek, inşaat yapmak demek aslında. Sessiz sinema çağından günümüze değin süren bir süreçte zamanın ve mekanın hakimi olmak, onları istediği gibi eğip, bükmek, kendi amacı için değiştirmek. Aslında tanrı rolüne soyunmak demek büyük bir yönetmen olmak. Kocaman setlerden filmin herhangi bir sahnesindeki tek bir plana kadar her şeyin ipini elinde tutmak. Hitchcock da kendinden önce kimselerin denemeye cesaret edemediği şeyleri deneyerek ve ruhunun en derinindekileri perdeye kokusuzca yansıtarak bir anlamda gerçekten sinema sanatının tanrısına dönüşüyor. Sinema zamansız bir sanat. Sinemada gösterildiğinde kar getirmeyen Vertigo filmi bugün hala sinema öğrencileri için ders, seyirciler için dönüp dönüp bir daha izlenerek keşfedilecek bir hazine. Truffaut, bir yandan Hitchcock’tan epeyce uzak olan bir anlayış ve tarzla kendi sinemasını oluştururken bir yandan da bu kitabı yazarak sinema tutkunlarına büyük bir hazine bırakmış.


Sinemacıların baş ucu kitabı

Hitchcock “Oyuncular aslında birer sığırdır” diyecek kadar sözünü sakınmayan ama oyuncularından belki de hayatlarının en iyi performanslarını göstermelerini sağlayacak verimi alacak kadar yetenekli, hep ağzında purosu tonton bir adam olarak hatırladığımız ama arı gibi çalışkan bir büyücü. Truffaut ise kendi yeteneğini ve dehasını bir kenara bırakıp Hitchcock’un saygın bir yönetmen olarak anılmasını sağlayacak bu kitabı yazacak kadar alçak gönüllü bir sinema adamı. İkilinin bu tadına doyulmaz sohbetlerine kulak misafiri olmak ve sinemanın büyüsüyle başınız dönmüş olarak salondan çıkmak istiyorsanız kaçırmayın bu belgeseli. İyi seyirler.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER