Bazen bir
satırda, bazen bir kıtada ya da bazen bir paragrafta dile getirirsiniz
duygularınızı. Açıksınızdır, netsinizdir. Okuyucularınız ne demek istediğinizi
hemen anlarlar. Bazen de sayfa sayfa yazar ve satırlar arasında
kaybolursunuz. Okuyucularınızı kendi karmaşıklığınızın içine bırakıverirsiniz,
birlikte çözüme kavuşma umuduyla yazarsınız. 40. Bölüm yorumumla bir yanım
satırlar arasında kaybolmayı isterken, diğer yanımda "hayır, net ol"
diye sesleniyor. Hala kararsızım! Ben Defne gibi saf, iyi huylu bir genç kızın-su
perisinin- çaresizliğine her tanık olduğumda içimde tarif edilemeyen bir koruma
iç güdüsüyle Kiralık Aşk'ı izler hale geliyorum. Taraf tutmadan
yazabilmek de söz konusu bile olamıyor benim için. O zaman başlıyorum!
Sevmek için “yürek”
Sürdürmek için “emek” gerek.
Sevgi ne boğazda, ne mum ışığında yemek yemek, ne de
pahalı bir
pırlanta demek.
Sevgi; bir lokmada iki mutlu insan demek.
Nazım
Hikmet
Ne güzel de
bir şiir? En sevdiklerimden hem de. Bu satırlarda Defne var. Defne bu
satırlardaki saklı kadın... Yüreği Ömer aşkıyla yanan kadın... Aşkı için
didinen, çırpınan, yalanlarla başladığı hikayesini, düzlüğe çıkarmaya çalışan
kadın Defne! Emekle yılmadan, yıkılmadan, kaybetme korkusuyla hareket eden,
mantığı yerine duygularını kullanan, sır ortaya çıktığında kendini "gayya
kuyu"sunun en dibinde görecek kadar çaresizliğe ve korkuya bağlamış kadın
Defne! Halbuki istediği tek şey "bir lokma"yı paylaşarak aşkını ve
sevgisini doyasıya yaşamak, mutlu olmak istiyor. "Un ufak olduğunu, nokta
kadar kaldığını, ezildiğini " haykıran Defne'yi sarıp sarmalamayı çok
istedim.
Ne istiyor
Defne? Ne isteyebilir ki? Onun hayalleri bile naif, tertemiz, sade, şatafattan
uzak. O sadece huzurla yaşamak istiyor! Sevdiği, yere göğe sığdıramadığı, şahane
aşkıyla; küçücük bir evde, bahçesine sebzeler ekerek, çiçekler yetiştirerek,
yemekler pişirerek, bir gün üç kişi olarak devam edecekleri hayatın hayalini
gerçekleştirebilmek istiyor! Kendi hayalini, bizlerin ona biçtiği ve dilediği
hayatı değil, sadece "kendi hayallerini" yaşamak istiyor. Yani kitap
okur-okumaz, o-ha der-demez, ister iş kadını olur-ister olmaz. O sadece kendi
olabilmeyi, nefes alabilmeyi, rahatça gülümseyebilmeyi istiyor!
Ama gel gör,
şu kaybetme korkusu insanın benliğini ele geçirir. Düşünme
yeteneğini alır elinden. Öyle, benim, sizlerin ya da İso'nun tavsiyesi ile
"söyle de kurtul, be kızım" demekle de kurtulunmuyor. Söylemesi, akıl
vermesi kolay bizler için, ama Defne'nin Ö-mer^ Ö-mer^ diye atan kalbine söz
geçirmesi, hiç de öyle kolay değil. Gözlerindeki korkuyu görmemek elde mi,
yaşadığı paniği hiçe saymak mümkün mü? Sevmiş bir kere, aşık olmuş! Gözü kara,
cevval, atarlı Defne gitmiş, yerine minik bir kedicik gelmiş. İşte o minicik
kedicik bir türlü büyüyemiyor, sıkışmış kalmış, bir sır duvarının altında.
Yazı devam ediyor..