İlk önce “placebo etkisi”ni bilmeyenler için bir iki
cümle ile açıklamaya çalışayım. Bu etki işe yaramayan bir ilacın psikolojik
olarak iyi gelme halidir. İlacın hastalığınızın tedavisiyle ilgisi yoktur ama
siz o ilacı alırsınız ve kendinizi daha iyi hissedersiniz.
Peki, ben şimdi neden böyle bir yazıya başladım,
anlatayım. Televizyonların durumunu hepimiz az çok biliyoruz. Uzun dizi
süreleri, bu uzun sürelere bağlı olarak olayların uzunluğu derken geldiğimiz
nokta içler acısı. Bu yazıyı İlişki Durumu: Karışık nezdinde yazıyorum ama
ekranlardaki diğer dizilerin de çok farklı bir durumda olduğunu düşünmüyorum.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. İlişki
Durumu: Karışık için konuşursak, her hafta dolu dolu izlediğimiz bölümlerin
placebo etkisi yarattığı ne yazık ki reytinglerden de anlaşılmaya başlamışken
“Ne oldu da böyle oldu?” diye sormaktan kendimi alamadım. Kendi kendime
sorduğum sorunun cevabını ise sizlerle paylaşmak istedim.
1-Sosyal medya yönetimi
İlişki Durumu: Karışık dizisi başladığı ilk günden bu
yana sosyal medyada var oldu. Üstelik manipülasyonsuz, sadece ve sadece dizinin
izleyenleri ile. Bu çok güzel bir şey ve bulunmaz bir nimet (olmalı). Böyle bir
potansiyel varken sadece “İyi dilek dileyen” bir hesaptan çok daha fazlası
olabilir. Yayıncı kanalın sosyal medyadaki takipçi sayısı çok daha fazla ve
dizi esnasında bu mecralar kullanılıyor. Ancak göz ardı edilen şu ki herkes
sadece bir dizi için tüm gün aynı kanalı akışına “maruz” kalmak zorunda değil.
Twitter ve Instagram hesaplarına geç atılan fragmanların da durumu olumsuz
etkilediğini düşünüyorum.
Bilimsel not: İnsanların sosyal medyayı kontrol etme sıklıkları 1,5 dakikaya kadar
düşmüşken resmi hesapların fragmanları geç yükleme lüksü olmamalı. (Evet, sosyal medyayı çok önemsiyorum. Günümüzde gazoz olmak ile efsane olmak arasındaki farkı yaratan mecranın sosyal medya olduğunu düşünüyorum.)
Youtube hesabında gördüğüm eksikliği devam eden
maddelerde bahsedeceğim.
2-Fragman
Fragmanları, bölümlerin ambalajı olarak görürüm.
Ambalaj ne kadar güzel olursa içindekini o kadar merak ederim. Birkaç istisna
dışında, son 15 bölümdür ne fragmanlar ne de bölüm fotoğraflarının “merak uyandıran gel
bana”sı yok. Sadece "merak uyandırmak" ile sadece“gel bana” demek arasında fark var. Merak ettiğimiz her deliğe başımızı sokmuyoruz, değil mi? İnsan biraz çekicilik bekliyor sanki.
3-Youtube
İlişki Durumu: Karışık’ın Youtube kanalı çok kısa
zamanda 100.000 kullanıcıyı açtı. Buna rağmen bölümlerin özel videoları hafta
içi yükleniyor. Karşılaştırmalı olarak gidersem, takip ettiğim birkaç dizi
hesabı, bölüm daha bitmeden videoları yüklüyor ve video trafiği ile daha çok
izleyiciye ulaşıyor. Kişisel gözlemim, bölüm ile yüklenme zamanı arasındaki fark
ne kadar uzarsa seyircinin diziden soğuduğu yönünde. Hafta boyu sürecek bir trafik yaratmak lazım.
4-Hikâye
Bununla ilgili söyleyebilecek çok bir şeyim yok.
Sadece durumu şöyle özetleyebilirim: Hepimize entrikadan, yalandan, dolandan
gına geldi. Ana haber bültenleri içimizdeki kara haber kotasını fazlasıyla
dolduruyor. Çoğumuzun İlişki Durumu: Karışık’tan beklentisi: Aşk, eğlence ve
tebessüm. Kaldı ki uyumu ekranlardan taşan Berk Oktay ve Seren Şirince’yi iyi
değerlendirmenin o kadar da zor olmadığını defalarca gördük. (Ayy bunu da ben
söylemeyeyim.)
Ama biliyorum ki senaristler de Mars’ta yaşamıyor. Olan bitenden biz ne kadar
etkileniyorsak yüzde bin beş yüz eminim ki onlar da o kadar etkileniyorlar. Bizim
gülmeye ne kadar halimiz varsa onların da o kadar var ve bu dizi süreleri çok
uzun. Yaradan’a sığınıp başlayan birçok hikâye gibi bazen İlişki Durumu:
Karışık’ta çıkmaz bir sokağa giriyor. Sanırım bize düşen görev, ekranda
görmekten zevk aldığımız işlere on dört elle sarılmak. Yok öyle hikayeyi her
beğenmediğinde çekip gitmek. (Ayşegüller ağlamasın artık.)
5-Karakterlerin azlığı
Eğer Güney Kore ya da Amerika’daki gibi bir
televizyonculuk anlayışımız olsaydı dört arkadaşa ilave olarak birkaç aile
bireyi ile hikâye, sunulan “paket program” ile başarılı sonuçlar alabilirdi.
Ancak diziler uzun, karakter sayısı az olunca size de sürekli aynı sahneleri izliyormuşuz
gibi gelmiyor mu? Bunun için naçizane önerim izleyici kitlesinin iyice analiz
edilmesi ve yeni karakterlerle hikâyenin zenginleşmesi. Mesela, gözlemlediğim
kadarıyla Naci çok karikatür ve çok komik ancak dizinin büyük çoğunluğunu
oluşturan genç izleyici kitlesine ulaşamamış. Ama Gülendam her yaş grubuna
hitap eden ve hikâyeye çok doğru yerde giren bir karakter. Gibi!
Akıllıca kurulan sahneler, dile dolanan repliklerle, izleyenleri duruma inandıran karakterlerle dolu
dolu geçen bölümler placebo etkisi yaparken, uzun süredir görmeyi reddettiğim
büyük resmi daha fazla görmezden gelemedim. Böyle güzel bir işi, en kötü, ilk 5’te
görmediğim zaman ciğerime öküz oturuyor. Biliyorum ki bu yazıyı “kötü niyetle” ya
da ukala bir tavırla yazılmış bir yazı olarak yorumlayacak bir kişi bile
yoktur. Hikâyeyi, ekibi, işi ne kadar sevdiğimi hala duymayan varsa, o da onun
ayıbı. İlişki Durumu: Karışık ile bir gönül bağı kurdum ve ben de her insan
gibi sevdiğim işler en yüksekte, en birinci olsun istiyorum. Kaldı ki sette
insanların nasıl çalıştığını, nasıl emek verdiğini gördükten sonra saygım arş-ı
alayı geçti. Naçizane fark ettiğim bu eksikliklerin reytinglere bir faydası var mı, yok mu bilmiyorum. Ama İlişki Durumu: Karışık, aradan yıllar geçse de hep güzel anılsın istiyorum.
Ben de yangına su taşıyan karınca misali…
Neyse işte… Dertleşmek iyi geldi.
(Kendime not: Bir daha hiçbir diziyi bu kadar çok
sevme. Eleştiri yazması zor oluyor :/ )