Anlaşılıyor ki kızı Sude'de aynı annesine çekmiş. Hiç
yalan söylememek ve güvenilir olmak hiç bu kadar kötü algılanmamıştı be Sude!
İnsan bazen, bazı durumlarda eğilip bükülebilmeli. Hep öyle dimdik duracağım
derken bir gün çat diye kırılıverirsin. O kırıklarını toplamak da çok uzun
zaman alabilir. Yine de Sude'ye olan bütün kızgınlığıma rağmen hala umudum var.
Evet, ben iflah olmaz bir Polyanna'yım. Hala Eymen'in Sude'yi iyileştireceğini,
değiştireceğini ve dönüştüreceğini düşünüyorum. Defne'nin dediği gibi "bir
de içeriden bakmasını" sağlayacağını...
-Defne'nin evleneceğini söylediği zamanki Nihan ve
Serdar'la birlikte sevinç anlarını çok sevdim.
-Her aile büyüğünün kızını doğru, düzgün, iyi karakterli
ve zengin bir adamla evlenmesini istemesinin doğal olduğunu bildiğimden Türkan
hanımın göbekler atmasını da çok doğal ve samimi buldum.
-Amaaaa.... Nihan'ın yemekteki hallerine, sürekli
"hamileyim" serzenişlerine, tüm ailenin arabadaki ve sofradaki
aşağılanmış hallerine uyuz oldum. Defne ile Ömer'in gece ile gündüz gibi
olduğunu biliyoruz, ama onlar kendilerine ortak bir yol buldular ve o yolda
yürüyorlar. Aileler arasındaki statü farkının bu kadar gözümüze sokulması,
birinin bu kadar snob diğerinin ise görgüsüz yansıtılması hiç hoşuma
gitmedi.
-Necmi'nin Ömer'in ailesindeki baba figürüne en yakın
insan olarak daha etkili olmasını beklerdim. Evet, o ailede Ömer'in evlenmesine
hem de Defne ile evlenmesine gerçekten sevinen tek insan Necmi, ama onun bu
suya sabuna dokunmaz halleri beni çok rahatsız ediyor. Kendisinden daha çok şey
bekliyorum.
-Yasemin, durduğun o yer yer değil. Zemin altından kayıp
gidiverecek haberin olsun. Düşerken seni tutacak insan da şimdiden belli.
Sinan...
-Koray için yolu sonu mu göründü nedir? Kabul edelim bu
sefer hak etti. Herkesin duracağı tarafı iyi seçmesi gerekiyor.
-Deniz'in yavaş yavaş kendini batıracağını fragman
yorumumda söylemiştim. Hırs, iş hayatı için iyi bir şeydir, ama aklın önüne
geçtiğinde kör edebilir. Sonunun geldiğini hissediyorum Deniz Tranba. Giderken
sessiz sakin gitmeyeceksin tabii ki, ama o beklenen yıkımı da
gerçekleştiremeyeceksin!
Gelelim Ömer ve Gallo'ya. Twitter'daki konuşmalarımızda
yazmıştım. Ömer, hakkında hiç iyi şeyler düşünmediği Gallo'yu tanıdıkça kendine
ne kadar benzediğini fark etti. Ömer, kendine bu kadar benzeyen biriyle ilk kez
karşılaşıyor. Ondandır ki Gallo'ya bu kadar çabuk güvendi. Bu kadar güvendiği
için de Gallo'nun verdiği sözden cayması onu bu kadar etkiledi. Tecrübe ile
sabittir ki birbirine bu kadar benzeyen insanlar sevgili olamazlar. Ancak, iş
hayatında muhteşem işler çıkarabilecekleri iki iyi ortak ya da iki iyi dost
olurlar ki Ömer'de "seninle arkadaş olabileceğimizi düşünüyordum"
diyerek bu durumu açıklığa kavuşturdu sanırım. Hala Ömer'le Gallo arasında bir
şey olacağını düşünüyorsanız Ömer'in bölüm sonunda Defne'ye söylediklerini bir
daha izlemenizi öneririm. Gallo'nun da her ne kadar Ömer'den etkilense de
Defne'yi öğrendiğinde gerekeni yapacağını biliyorum. Bize anlattıkları Gallo
böyle yapar çünkü ve bu Gallo'yu bize boşuna anlatmadılar. Ve oğlak zamanı...
Derler ki oğlak eti çok lezzetlidir, ama ona o lezzeti veren çok uzun süre,
ağır ağır odun ateşinde pişmesidir. İyi dostluklar da zamanla, ağır ağır
pişerek kıvamına gelir.
Ve cemre... Baharın, yenilenmenin, uyanışın, yeni
başlangıçların simgesi… Cemre, Arapça'da kor anlamına gelirmiş. Tasavvuftaki
kor ve ateş, temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateş, aşk kavramının
yakıcılığıyla da yakından ilgiliymiş.* E yanalım artık madem^^ Lütfen artık
yanalım!
Dizimizin bilge kişisi olarak nitelediğim Sadri Usta bu
bölümde de bilgeliğini konuşturdu. "Büyüdük diyince büyümüyor insan.
Sorumluluk alması lazım insanın… Yani sert rüzgârlara maruz kalacaksın,
eğileceksin, büküleceksin. Ondan sonra hayattaki yerini belirliyorsun. Önemli
olan hayatın içindeki yıllarımız değil ki yılların içindeki hayatımız. Yani
zamanın hiç önemi yok. Kimisi 50 sene de geçse hiç kabul etmez, istemez
büyümeyi; kimisi de 1 yıla bütün o ömrün ihtişamını sığdırabilir. Sanki
izlediğimiz 37 bölümün özeti gibi değil mi bu sözler? İzlerken biz de büyümedik
mi?
Sevgili Salih Tahir şöyle yazmış: "İstiyorsun ki
hayatta hep güzel şeyler olsun. Gel gör ki çizilemiyor bir Mona Lisa sadece
açık renklerle..." Kiralık Aşk'taki her karakter ayrı bir renk… Kimi koyu,
kimi ise açık… Bu renklerin karışımı resmin bütününe ulaştıracak bizi. O yüzden
her renk olmalı. Olmazsa resmi bitmiş olarak görmek de mümkün olmaz, ama yine
de bazı renkler daha çok kullanılırsa resim çok daha güzel olur hani^^ Bizim de
hayatımız daha çok renklenir sanki…
Emeği
geçen herkesin zamanına, eline, yüreğine sağlık…
Cemal
Süreya ile bitirelim yazıyı… “Hayat kısa kuşlar uçuyor…” Hayatı kaçırmayın:)
Sevgiyle…
*vikipedia.org’dan
alınmıştır.