Kiralık Aşk: Sinyor İplikçi’nin güzel eşi

Kiralık Aşk: Sinyor İplikçi’nin güzel eşi
“Ömer ile Gallo öpüştü mü?”
“O çok güvendiğim Ömer’in bir gülüşle kafası mı karıştı?”
“Defne yeniden başka bir oyunun kurbanı mı olacak?”
“Tranba oyunu Ömer’e açıkladı mı?”
“Ömer, Defne’ye soğuk mu davranıyor?”
“Defne ile Ömer yine mutluluk diye, ayrılık yoluna mı girdi?”
 
Bu hafta biraz gecikmeli olarak televizyon karşısına geçtiğimde Kiralık Aşk'ın 37. bölümü yeni bitmişti. Bölümde neler olup bittiğini pek de öğrenmek istemediğimden sosyal medyaya göz atmamış, sadece bana gönderilen mesajları görmüştüm. O mesajlar sonrası ise aklımda aynen yukarıdaki sorular dönüp duruyordu. “Yandık” dedim, “O kadar heyecanla savunduğum, her hafta merakla televizyon başına geçiren, uğruna kendime yepyeni bir dostlar sofrası kurduğum dizi beni hayal kırıklığına uğratıyor. Yine en beklenmedik kötü senaryolar bu diziyi buldu ve Defne ile Ömer çektikleri onca acıdan sonra “Bu sefer bitti” diye düşünürken, yine aynı kısır döngüde buldular kendilerini... Nasıl bir öküz vardı kalbimin üstünde belli değil. Bu düşüncelerle de “Hadi Debbish sen bir izle bu bölümü” dedim. Ve aradan geçen 193 dakikanın sonunda hafif bir şaşkınlığa girdiğimi söyleyebilirim. Bu şaşkınlığımı atlattıktan sonra sizlere bir sorum var:
 
“Çok sevgili dostlar soframın güzel misafirleri benimle izlediğiniz aynı dizide bu kadar kötü şey olduğuna nasıl karar verdiniz?”
 
Ben de, "37. bölümde her şey beklendiği gibiydi" diyemem. Bölümün başlangıcında Ömer’in o çok merak edilen tepkisinin ne olduğunu görmek en büyük arzumdu. Ya da evlilik kararı alan iki kişinin sabah kalkar kalkmaz büyük bir heyecanla birbirlerine mesaj attıklarını, gün içerisinde tüm bu Cherie-Gallo-Passionis arası gerçekleşen strateji oyunu arasında ufak aralarla bir araya gelmesini falan filan... Sizlerle bu konuda tamamen aynı fikirdeyim, ancak şimdi bunlar olmadı diye izlediğimiz bölümden nasıl bu kadar çok felaket senaryosu çıkarıldı, anlamadım. Hiç abartmıyorum, gördüğüm mesajlardan dizinin senaryosunun hiç beklenmedik bir yöne gittiğine dair deli gibi bir korku içine girmiştim. Oysa ki Kiralık Aşk’ı bir bölüm önceki finalde nerede bıraktıysam, hikaye aynı noktadan tam gaz devam ediyordu. Üstelik geriye bakmıyorduk, hep birlikte ileriye bakıyorduk. Yaşananlar aynı görünmesine rağmen, aslında çok farklıydı. Her şeyden öte belki az bir araya gelmiş olsalar da delice mutlu ve birbirini seven bir Defne ile Ömer vardı ekranda.
 
Farklı yaşamlar, farklı beklentiler
Hepimizin birbirinden farklı hayat tarzları, yaşanmışlıkları, beklentileri vardır. Bunlar doğrultusunda da ekran başına geçer bir dizi izleriz. Bazılarımız o dizide sonuna kadar iç ısıtan bir aşk izlemek ister, bazılarımız ise gülmekten tüm haftanın stresini atmak. Kimse kimsenin beklentisini eleştiremez, düşüncelerinizi yargılayamaz. Ben bir diziyi seviyorum diye başkasının sevmesi gerekmez, reyting rekorları kıran ve benim insanların nasıl seyrettiğini anlayamadım onca dizi var. İnsanların benim nasıl böyle bir Kiralık Aşk izleyicisi olduğumu anlamadığı gibi. Bu nedenle bölüm bittiğinde de hepimizin tepkisi haklı olarak farklı olabilir.
 
Ben uslanmaz bir romantik-komedi tutkunuyum. Bugüne kadar bu türde izlemediğim bir film olmadığına eminim, hatta hepsini en az 2-3 kere sakinleştirici niyetine tekrar tekrar izledim. Aynı durum en çok satan aşk romanları ve bir zamanların efsanevi Yeşilçam filmleri için de geçerlidir. Tüm bu pembe gözlüklerim de ondandır. Mutlu sona olan inancım. Pamuk Prenses’te zehirli elmayı yedirmek isteyen bir cadı olmasına rağmen, o prensesi uyandıracak bir prenses olduğunu bilmemden... Hiç şüphesiz tüm bu özelliklerimdi 19 Haziran gecesi beni televizyon karşısına oturan.
 
Her bölüm en sevdiğim dizi-film türüne muhteşem bir tane daha eklendi diye düşündüm durdum. Ancak ben romantik-komedi sevdiğim beni düşündüren bulmaca çözdüren dedektif filmlerine de bayılırım. Nerede çözülecek bir şifre, ben oradayımdır. Komedilerden ise bir adım uzak durmayı tercih ederim. Hal böyle olunca Kiralık Aşk’ta yan hikaye olarak Neriman-Koray saçmalıkları yerine şirketler arası gerilimli bir savaş koyunca hayal kırıklığına uğramak yerine sevindim. Eğer bir dizi uzamak zorundaysa, (193 bölüm her hafta çekmek ve senaryonun gidişatının dışına çıkmadan bunu yapabilmek beceridir) bunun hiç gerçekçi gelmeyen o saçmalıklar yerine, beni düşündüren bir strateji oyunuyla gerçekleştirilmesi beni cidden çok mutlu etti.

Herhalde bu yüzden 37. Bölüm sona erdiğinde el ele Tranba ile Sude’nin karşısında birbirine delice aşık Ömer-Defne gördüğümde herkesin aksine “Ooo bu dizi gittikçe heyecanlanıyor” dedim. Eğer bu dizideki tek beklentim 193 dakikanın yüksek bir bölümünün Defne-Ömer ile olması olsaydı, ben de çakılırdım deli gibi kabul! Ancak bazen hikaye gereği az olunacaksa, böyle heyecanlı alternatiflerle karşıma çıkılmasına hiçbir lafım olmadığını da söylemeliyim. Ama benim de beğenmediğim ve hayal kırıklığına uğratan birçok dizi olduğundan beğenmeyenleri de eleştirmek bana düşmez.

Bu nedenle bu hafta artık Kiralık Aşk’ın savunma avukatlığı görevimden istifa ediyorum. Sofrada fikir ayrılıkları olabilir, dostlar tartışmasın isterim. Belki ayrılanlar olur, belki yeni katılanlar. Ancak masada kalanlarla mutlu mesut şimdilik yola devam ettiğimi bildirmeliyim. Ve savunma yapmak yerine bu hafta soframdaki misafirlere benim gözümle bölümde olanları anlatmak isterim. İlk durağım ise tüm bu korkutucu senaryo mesajlarını okuduktan sonra içimi ısıtan o muhteşem iki gülümseme...
 
“Gözyaşının bile görevi varmış; ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.” – Mevlana


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER