Bir gülüşün yeter!
Evlenmeye karar vermiş
birbirini seven iki insan. Bir bankta yollarını ayırmışlardı. Aşk onların
birlikte olması için yeterli değildi. Yaşanmışlıklar lazımdı, birbirleri için
hazır olmaları için. Bölümlerdir yaşadığımız ayrılık süreci hem Defne’nin
arkasından Ömer’e toplayacak ipuçları bırakmasına, hem de onların hayata dair
önceliklerinin değişip olgunlaşmalarına hizmet etmişti. Bu nedenle barıştıkları
an, alacakları kararın hemen evlenmek olduğu tahminlerim arasındaydı. Çok da
şaşırmamıştım. Bu sefer içimden “daha doğru düzgün sevgili bile olamamışken”
demedim. Çünkü aslında ayrılık sırasında gizlice sevgililerdi. İz’in “Ne
ayrıldınız, ne bir aradasınız” dediği gibi. Birlikte koleksiyon hazırlamaktan
tutun, aynı evde bile yaşadılar. Birbirlerinin garip gelen huylarına alıştılar.
Tüm bunlar olurken de ayrı kalmak onlara birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını
gösterdi. Bu yaşanmışlıklardı artık 36. bölümde karşımıza çıkan, Defne ile
Ömer’in 14. bölümden farklı tepkiler vermesine neden olan. Köprünün altından
çok sular geçmişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Belki nasıl
barışmışlardı bilmiyorduk ancak gün ağardığında güneşin o muhteşem enerjisi
gibi iki mutlu insan vardı karşımızda akan onca göz yaşının ardından mutlu
olmayı hakkeden.
Korkularımızı
onlarınkiler gibi bir kenara bırakarak artık bu hikayede onlara düşenin
mutluluk olduğuna bizler de inanmamız gerekiyor felaket senaryoları yaratmak
yerine. Acılar sona erdi. Kış bitti. Cemre düştü. Bahar geldi... Geçen hafta
yazmıştım baharın ben de yarattığı engel olunamaz mutluluğu. Bu bölüm ise
‘cemre düştü’ demiştik: “Havalar iyi, keyifli havalar...” Bölüm arasında da
bizlere verilmişti aslında farklı ağızlardan her şeyin ne kadar değiştiğini,
korktuğumuz şeylerin artık yine aynı kısır döngüde gerçekleşmeyeceğini.
Evlenme teklifi ettiğini
söyleyen Sinan’ın “Vay be nereden nereye?” tepkisi, Defne’nin akşam arabada
Ömer’e “Seninle ben onca şeyden sonra...” demesi bunun en güzel örneklerindendi.
Ancak asıl her şeyin artık bittiğinin mesajını veren konuşma ailemizin muhteşem
filozofları İso ile Sadri usta arasındaydı. Hatta bu sefer Serdar da onlara
katılmıştı.
İso: “Ne tuhaf değil mi? Ben sonunda düşe kalka yolumu buldum kalıp falan, sen
basbayağı baba oluyorsun, Defo desen aşk meşk evllik yolunda.”
Serdar: “Şaka maka bir senede yetişken olduk.”
İso: Büyüdük oğlum, büyüdük. Hayaller küçüldü, biz büyüdük.
Sadri Usta: “Büyüdük demekle büyümez insan. Sert
rüzgarlara maruz kalacaksın, eğileceksin büküleceksin, ondan sonra hayatındaki
yerini belirliyorsun.”
Serdar: “O sert rüzgarlara biz bu sene bayağı bir maruz kaldık. Hava biraz hızlı esti gibi... Önemli olan
hayatın içindeki yıllarımız değil ki, yılların içindeki hayatımız.
Zamanın hiç önemi yok.
Kimisi 50 yılda kabul etmez büyüdüğünü, kimisi de bir yıla sığdırır her şeyi.”
Yine almıştık hayat
dersimizi. Yerimizde daha sağlam durmamız için sert rüzgarlara maruz kalmamız
gerektiğini, ayrıca da eğilip bükülmemizin... 36 bölümlük Kiralık Aşk
maceramızda bir türlü bir araya gelemeyen ama aslında hep bir arada olan
Defne-Ömer’in aşklarını en yoğun bir şekilde tutarak Sadri ustanın bu
bahsettiklerini yaşamalarını izledik. Dağ evinde terk edilen ya da bankta
kalkıp giden Ömer o gün oyunu öğrense Defne’yi yargılar çekip giderdi derdim.
Ancak tüm bu yaşanmışlıkların sonunda hiç geri dönmemek üzere zili çalan
Defne’ye kapıyı açan Ömer için artık bunu söyleyemem. (Azıcık daha törpülenmesi
lazım tabii kendisinin) Üstelik tüm bu değişimini de birebir hissettiğimi de
belirtmeliyim. Artık bahar vaktiydi, mutlu olma vakti.
“Hayat aldığımız
nefeslerle değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür. Diken üzerinde yaşayacaksın
tabii, her an uçurumun kenarında. Kontrol edemeyeceğin kadar hızlı giden bir
aracın içerisinde. Korkarak, heyecanlanarak, titreyerek. Yaşadığını hissederek,
soluksuz kalmak yani. İyidir.”
Yazı devam ediyor..