Yaratılan debdebe ve karnavalın doğurduğu büyük beklentiler,
bir kez daha izleyiciye geçerken kırıldı ve büyüyen şatafat reyting
tablolarında fakir kaldı. Seyirci değişmedi ama yaratıcılar sanırım seyircilerin
değiştiğini varsayarak, başrolün "senaryo" değil “görsellik, reklam ve oyuncu
imajı” olduğu varsayımına kapılarak dar hikayeleri dev paralarla süslemeye
çalıştılar. Lakin gerçekler apaçık karşımızda dururken, yine hakikatlerin
süslediği görsellik gözden düşerek aslolanı ortaya çıkardı ve Gecenin
Kraliçesi, Kaybedenler Kulübü'ne giriş biletini aldı.
Bir izleyici olarak, Star TV, 2015 yılının reklamını “Star’san
Star’dasın” sloganıyla, Meryem Uzerli ve henüz ismi cismi aylar sonra belli
olacak olan dizisi üzerinden yaparken de bir şeylerin eksik ve yanlış
olduğu izlenimine kapılmıştım. Nitekim bana göre, izleyicinin beğenisine
sunulan ve bu beğeni indeksinden süzülerek unutulmayanlar listesine giren
dizilerin tamamı, şekillenen senaryo üzerine oyuncuların yerleştirilmesiyle
kalite kazanmıştı. Bu oyuncular, hikayeleriyle tanınarak dertlerini
izleyiciye aktarabilmiş karakterler sayesinde sahiplenilmiş, ünlenmişti. Yani
seyirci her zaman oyuncun sergilediği karakterin öyküsünde kendisinden bir
parça aramış ve bulmuştu.
Meryem Uzerli de kanaatimce bu gerçekliğin en güzel
örneklerinden biridir. Keza bana göre yıllar önce yaratılan sempatisini ve şirin
aksanını saymaz isek, halkın gördüğünde "Meryem" değil de “Hürrem” olarak
işaret ettiği bir oyuncuyu, üç sezon sonra dönüşünü destanlaştırarak, seyircinin gözüne soka soka, fakat bambaşka bir karakterle ama aynı beden dili ve aksan ile sunduğunuzda, bu kişi artık sempatik değil “antipatik” görünmeye başlayacaktır.
Neredeyse bir seneden fazladır oyuncu ismi zikredilerek, aylarca seyircinin gözüne sokula sokula “Biz Meryem Uzerli ile bir
dizi hazırlıyoruz” imajı yaratılırken; eş zamanlı olarak basına elde henüz bir hikaye olmadığı bilgileri de düşmeye başlayınca ortada plansız programsız giden bir iş olduğu kanaatine varmak zor olmadı. Haliyle yıllarca, yeni dizilerin başlamadan birkaç hafta
önce bilgileri, tanıtımları, fragmanları ve oyuncuları öğrendiğimiz "normal" sistemine tamamen ters düşerek yönetmeninden senaristine tüm kadroyu bomba
haberlerle, çekimler bile başlamadan öğrenmeye başladık.
Sanki tüm dünya bu diziyi
bekliyormuş gibi adeta bir ilgi alanı yaratılması hem büyük
bir iddia, hem de koca bir risk getirdi peşinen. Bu aşamada yaratılan ilgi yapım şirketinin bilgi ve kontrolü dışında gelişse bile, ilgili şirketin PR yönetiminin ve medya bağlantılarının zayıf olduğu gerçeğini değiştirmez. Kısa sürede ilgi ve odak noktası haline getirilmek istenen
Meryem Uzerli, izleyici gözünde “beklenti karşılanmazsa gör bak!” durumuna
dönüştü. Art arda değişen senarist bilgileri, onlarca kez okunup beğenilmeyen
hikayeler, kadroya girip anında çıkan oyuncu haberleri yapımın
oluşturmak istediği sağanak beklentisini çığa dönüştü. Gecenin Kraliçesi nihayet ekrana gelmeye gün saydığında dizinin
uyandırmaya çalıştığı "merak ve özlem" duygusu yok olup yerini koca bir iticilik
hissine bırakmıştı, seyirci nazarında..
Ve nihayet ilk bölümü izledikten sonra, aslında onlarca
hikaye ve senarist değiştirerek oluşturulan örgünün, etrafı leziz bir kırmızı
şekerle kaplı sıradan bir elma olduğunu anladık. Basit, defalarca denenmiş, “ne de
olsa izleyici bunu sevdi, bir kez daha yapalım, tutar” mantığıyla
yapılan ve büyük bütçelerle, star isimlerle, zengin dekor ve görsellikle
süslenen klasik ama inandırıcılıktan uzak, toplama bir Aşk-ı Memnu öyküsü olduğunu anladık. Başrolünde yer yer Hürrem olmaktan uzaklaşamayan bir kadının yer aldığı, asıl inanmamız gereken aşıklardan ziyade yan aşkların ilgi çektiği ve daha inandırıcı olduğu bu hikaye başarıdan bölüm bölüm uzaklaşmaya başladı.
Selin, yayına çıkan 9 bölüm boyunca Hürrem olmaktan kurtulamadı çünkü Meryem Uzerli'nin beyanına göre role adapte olabilmesi için senaryoların aylarca önce teslim edilmesi gerekiyormuş (Yapım şirketine bu bilgi önceden verildiyse ve buna rağmen senaryolar oyuncuya günü birlik geldiyse olay daha da korkunç bir planlayamama sorununu işaret ediyor.) Üstelik ilginçtir, dünya hikaye tarihinde onlarca kez tekrar etmiş, her tekrarında da çok iyi çalışmış, başarılı olmuş bu temanın, yeni nesil uyarlaması olan Kore formatı Bad Love, legal uyarlamasına da (Acı Aşk) başarı getirmedi. Her iki dizi de eş zamanlı olarak ekran yarışından çekilme kararı aldı.
Özetle; daha en başından "parlak bir senaryo
üzerinden şekillenerek oluşturulan kadrodan" ziyade, “parlak isimler üzerinden oluşturulan sıradan senaryo” mantığıyla yola çıkan ve yarattığı bütün tanıtım bombardımanına rağmen izleyicinin merak dahi etmeyip daha ilk bölümüne bile "bakmadığı" yapımın “Dereyi görmeden paçayı sıvayarak” başladığı işe izleyicinin cevabı "Arife
günü aşa ne, bayram günü tıraşa ne?” diyerek cevap verdiği örnek bir yapım tasarım hikayesi sahibi olduk. Umarız ilk olmasa da son örnek de Gecenin Kraliçesi olur.
Bu yolculuğa dahil olan, emeği geçen, sezon ortasında yeni işler peşine düşmek sorunda kalan herkese geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.