Sevgililer Günü haftasında perdeden aşk ve gençlik fışkıracak

Sevgililer Günü haftasında perdeden aşk ve gençlik fışkıracak
Bu hafta vizyona iki tane yerli yapım giriyor. İkisi de kalburüstü yapımlar olan bu filmler sinemamız açısından umut verici.

Bu filmlerden ilki başrollerinde Tuba Ünsal ve Rıza Kocaoğlu’nu izlediğimiz Dünyanın En Güzel Kokusu. Senaristliğini ve yönetmenliğini Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yaptığı film tür olarak romantik komediyle dram arasında gidip geliyor. Daha doğrusu bir romantik komedi olarak başlayan film giderek drama kayıyor diyebiliriz.
Hakan (Rıza Kocaoğlu) ve Derya (Tuba Ünsal) iki yakın arkadaştır. Birbirlerinin evlerinin anahtarlarına sahiptirler, Derya sık sık Hakan’ı ziyaret eder, ona yemekler, kahvaltılar hazırlar, başları sıkıştığında birbirlerine koşarlar.

Kadınlarla erkekler arkadaş olamaz tezinin karşıtı gibidirler adeta. Hakan sorumsuz, dağınık yaşayan, bütün derdi mümkün olduğu kadar çok kadınla sevişmek olan bir şarkı sözü yazarıdır. Derya ise tam aksine düzenli bir hayatı olan, sorumluluk sahibi, aşka ve ilişkilere inanan bir kadındır. Aslında yaşadıkları tam bir zıt kutuplar birbirini çeker durumudur ve birbirlerine karşı olan hislerinden habersizdirler.

40’lı yaşlarına yaklaşan şehirli modern çağ insanları olarak birbirimize sıkça sorduğumuz bir soru var çoğumuzun: “Önümüzdeki birkaç sene daha başka kimseyle evlenmemiş olursam benimle evlenir misin?” ya da “Seni tanıyorum ve güveniyorum, iyi arkadaşız; çocuk yapsak mı?” Onlar da birbirlerine bu soruyu sorarlar ve biraz da çevrelerindeki evli ya da evlilik hazırlığındaki arkadaşlarının etkisinde kalarak neden biz de çocuk yapmıyoruz diye düşünürler.

Derya bu işin geleneksel yollarla yapılması, yani kız isteme, evlilik, düğün gibi ritüeller konusunda ısrarcıdır. Bütün bunlar eğlenceli bir şekilde yansır seyirciye. Olur mu acaba dediğimiz şeyler olur, evlenirler ve birlikte yaşamaya başlarlar. Çocuk hayallerine kavuşmaları da yakındır çünkü Derya hamile olduğunu öğrenir kısa bir süre sonra. Ancak hem Hakan’a hem de doğmamış çocuğuna hazırladığı bir sürpriz vardır ve kimse bundan memnun olmayacaktır.

Arkadaşlık ilişkisinin aşka dönüşümü ve bu dönüşümü yaşarken karakterlerin yaşadığı duygular perdeye gayet başarılı yansıtılmış. Tuba Ünsal ve Rıza Kocaoğlu arasındaki uyum da çok güzel. Özellikle Tuba Ünsal hem güzelliği hem de tatlılığıyla çok iyi bir sinema yüzüne sahip olduğunu bir daha kanıtlıyor. Filmi izlerken bana sık sık romantik komedilerin unutulmaz oyuncusu Meg Ryan’ı anımsattı.

14 Şubat haftasında vizyona girme kararı son derece yerinde olan bu filmin birçok seyirciyi salona çekeceği belli. Bu güzel aşk hikâyesiyle ilgili eleştirimiz ise filmin romantizm ve dram arasındaki dengesinin sonlara doğru dram yönünde bir ağırlıkla epeyce bozulması ve adeta duygu sömürüsü noktasına gitmesi. Ülke gündeminden boğulmuş ve her şeye çokça üzülmüş haldeyken perdede daha mutlu öyküler görmek istiyor insan, ister istemez. Seyirciyi üzerek ve yüreğini dağlayarak salona çekme furyasının kurbanı olmadığımızı umuyoruz.
 

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER